Bobby Frank,
11 Haziran 1995’de Atlanta eyaletinde dünyaya gelmiş olan Bobby, gözlerini kilisede açmıştır. Babası din adamı, annesi tütün işçisi olan Bobby orta ekonomiye sahip ailenin ilk ve tek çocuğudur. Bobby ailesiyle Pazar günleri Kiliseye gidip ailesiyle beraber vaaz dinler, dualar ederdi. Bobby dinine bağlı bir çocuktu, dünyanın kötü yönünü daha görmemişti. Şükran günlerinde büyükanneleri, büyükbabaları ve değerli aile bireyleriyle toplanıp hindi ziyafeti vermektedirler, şükran günü sabahları erken uyanıp şık kıyafetler giydikten sonra kasaba olarak kiliseye gidilir, arabadayken Tetris oynanır, akşam ki ziyafet hayal kurulurdu. Güzel bir 90’lar çocuğuydu Bobby. Bobby fazla arkadaşım olmasın, öz olsun az olsun kafasındaydı. En sevdiği arkadaşı Arthur adında, derslerine önem veren,hem ailesinin hem kendisinin bir dini inancı olmayan neşeli bir çocuktu Arthur. Arthur ve Bobby şükran günlerinde mezarlıklarda mezar sulama sırasında yardımcı olurlar, bozukluk olarak harçlıklarını alıp sokağın dondurmacısında harcalardı. Güzel bir çocukluktu, uzaktan bakıldığında.
PSİKOLOJİK DEĞİŞİM
17 Nisan 2003’te okul bitip eve dönerken bir elma ağacı görür Bobby, kaldırıma oturur ve dalından bir tane koparır ve afiyetle hem yürür hem de yer. Annesi o sıralar gripti, istirahattaydı. Annesinin uyuduğunu düşündüğünden zile basmadı Bobby. Düşünceli bir çocuk olduğu bir yana obsesif olarak kibardı Bobby, düşünülmeyecek şeyleri bile düşünürdü olmadık zamanlarda. Dış kapıyı nazikçe açıp, dikkatlice kapattıktan sonra ayakkabılarını ve montunu çıkardı. 2 Odalı müstakil evlerinde salon geniş koridordaki en son odaydı. Kafasını koridorda yanmayan lambalara bakarak yavaş adımlarla yürüdü salona Bobby. Yıkılmıştı, ne hissedebileceğini bilmiyordu. Gözleri karardı, ayakta kalmaya direndi, ağladı da. Annesi tabureyi çoktan itmişti… Hafiften sallanan bedenine bakarak kalakalmıştı. Ağzı açık, sulu pörtlek gözlerini dindirdi. Odanın kapısı kapattıktan sonra dış kapıya çıkarak ağlamıştı, bu sahneyi hatırlıyordu. Ailesiyle gittiği filmde görmüştü, kendilerini öldürüyorlardı insanlar bu şekilde. Zamanın nasıl geçtiği bilinmezdi, babasına çekmişti Bobby, aynı tepkiler, aynı ifadeler, aynı hareketler. Babası da görmüştü eşinin cansız bedenini… Sahneye dingin bir klasik müzik yakışırdı, cenaze işlemleri aynı gün içerisinde tamamlanıp defnedilmişti cansız bedeni kadıncağızın. Ne oldu ne yaşandı da böyle oldu bilinmez. Olayın arkasını aramamıştı Bobby, aramak istememişti. Yine üzülmek istemiyordu… 2003’te anlamıştı Bobby. Gül eğlence geçmiyordu hayat, üzülmekte lazımdı, kuralıydı hayatın. Daha sert bir adam oldu Bobby, dinine daha da bağlandı. Hedeflerini seçmişti Bobby, annesi kadar temiz bir insan olacaktı, cennete gidip annesini görecekti. Bobby artık neşeli değildi…
PAPAZLIK
Üniversite mezunu olan Bobby, kiliseye düzenliği gittiği vakitlerden sonra kilise yönetimi ve bölgenin başpapazı, değerlendirmeler doğrultusunda Bobby’nin papaz olabileceğine karar vermiştir. Orta Georgia Eyalet Üniversitesi ’de ilahiyat okumakta olan Bobby artık mezun olmuştur. Yaşadığı kasabada papazlık yapmak istemediği için Los Santos eyaletine taşınır ve Paleto kasabasında yaşamını idame ettirir. Bobby iyi değildi, kafasının içerisinde rengarenk kadın memeleri, cesetler ve silahlar görmekteydi. Ruhsal sıkıntı yaşadığını bilmekteydi Bobby, doktora gitmiyordu. Çare buluncağına inanmıyordu. Yaşadığı sıkıcı hayat bir yana bu sorumluluklar onun canına tak etmişti. İstemiyordu, yaşamak istemiyordu Bobby. Paleto kırtasiyesinden bir günlük defteri almıştı Bobby, vaaz sırasında güzel bulduğu sözleri yazıyordu. Günlük tutmaktan keyif alıyordu. Bazen aklına gelen komik şakaları yazar, bazen ruhsal kriz tuttuğunda ölüm ile ilgili şeyler yazmaktaydı Bobby. Komikti, gülünç haldeydi. Stresten sinirden saçları dökülmekteydi, kendini yakışıklı bulamıyordu Bobby.
Dünya Boka Sarmadan
Alarm çalmıştı, sinir oluyordu Bobby bu siktğimin alarmına. Uyurken açık bıraktığı televizyonda zırvalayan iki üç adam yüzünden daha da sinir olmuştu. Mutfaktaki masaya buzdolabından süt ve mısır gevreği çıkardı. Daha dün mısır gevreği yediği tabaktan yiyordu, sorun mu vardı sizce? Bobby’e göre yoktu. Afiyetle kahvaltısını yaptıktan sonra şu televizyondaki bir şeyler zırvalayan adamın dediklerini öneme almıştı Bobby. Human Labs’deki biyolojik sızıntıdan bahsediyordu. Güney doğusundaki otobanda kalmaktaydı Human Labs. Neydi ki bu? Çok takmadı, arabasına bindi ve kilisenin yolunu tutmuştu. Bir telaş vardı ortalıkta, trafik eskisinden daha yoğun, insanlar eskisinden daha acele ve korkmuş. Neydi bu? Neydi bu AMNAKOY-… Bobby yine ruhsal olarak krizdeydi, rengarenk olan halüsinasyonlar bu sefer kırmızıydı. Her yer kırmızıydı, cesetler doluydu sokakta. Vahşice öldürülüyordu insanlar. Krizi kısa sürmüştü, kendine geldiğinde arkadaki araba kornasına sanki cenneti kaçırmışçasına basmaktaydı. Bobby öfkelenmişti, arabadan indi acele adımlarla arkadaki arabanın sol ön kapısına gitti. Bağırarak küfrediyordu Bobby, adam arabadan inince çok sert bir yumruk atmıştı. Bir anda kendisini kavgada bulan Bobby adamı yere sermişti. Yumruğuyla burnundan akan durgun kanı sildi. Arabasına tekrar bindi ve gazı körükledi. Kilisede vaaz sırasında oturan insanların yanından aceleyle geçip gitmişti, başpapaz ne olduğunu şaşırmıştı. Hızlıca personel odasına gidip saçını başını toparladı. Oda neydi? Yine mi kriz, hadi ama… Önceki kısa süren krizden istinaden bu krizin uzun süreceğini bilmekteydi. Bu sefer her şey simsiyahtı. Perdeler yanmaktaydı. Ahşaplar sahiden tutuşuyorlardı. Ateş büyümüştü, çevresini çevreleyen kızgın alev nereyi yakacağını bilmiyormuş gibi yayılıyordu. Uyanmıştı, vaazın sesi gelmiyordu. Herkes gitmişiydi? Kapıyı açtığında 3 kişinin bireyler yediğini görmüştü Bobby. Şşşt! Yaptı ve 6 pörtlek, kanlı ve korkunç göz ona bakıyordu. Ne yapacağını şaşırdı ve aniden kapıyı kapatıp kilitledi. Sanki inliyorlardı, boğazdan gelen bas bariton seslerdi bunlar. Gırtlakları kopmuşçasına bağırıyorlardı ya da inliyorlardı, her neyse. Bobby’e kesinlikle zarar vereceklerdi. Bobby arkadaşı olan Steve’in golf sopasını eline aldı. Kapıyı açıp hemen olduğu yerden en uzak köşeye geçip teker teker kafalarını akıtmıştı OROSPU ÇOCUKLARININ. Bobby hemen ana dış kapıyı kapatıp etrafı kontrol etti. Biyolojik sızıntı zırvasını yavaş yavaş anlıyordu. Fakat neydi ki bunlar? Filmlerde gördüğü zombileri gerçek hayatta görmüştü az önce. Şoktaydı, dünya bir felaketin eşiğinde olduğunu biliyordu. Biliyordu, Başpapaz Freddy tam bir silah tutkunuydu. Evine daha önce ziyarete giden Bobby, Freddy’nin yenilmiş cesedinden anahtarlarını alıp evinin yolunu tuttu. Anahtarları çıkarıp, kapıyı açtıktan sonra bodrum katına inmişti ve gördüklerine hayrandı. Duvara asılı bir askeriye deposuydu resmen! Oradaki tüm askeri eşyaları, silahları, mühimmatları ve en önemlisi telsizleri alıp arabasına binmişti. Çayırlıklarda dingin bir şekilde yürüyen zombileri görmekteydi. Freddy resmen bugün için bu kadar silah tutkunuydu. Keşke yaşasaydı. Kiliseye gitmeden önce yapabildiği kadar erzak stoku yaptı. Kilisede kendini güvenli hissediyordu. Her sabah genizi koparmışçasına bağıran aşağılık cesetleri görüp, duyuyordu fakat etkileşime geçmiyordu.
PALETO
Ulusal Güvenlik Muhafızları kasabanın en doğru ve güvenli alan olduğunu düşünerek büyük duvarlar inşaa etmeye, nüfus sayımları yapmaya, bölgeyi temizlemeye çalışıyorlardır. 1 yıl süren bu kasaba inşaatı 2032’de tamamlanmış olup dünyanın boka sarmasının etkilerini unutmaya çalışıyordu herkes. Kilise artık kanlı değildi, her Pazar vaazlar verilen güzel bir yere dönmüştü. Hayatını sürdürmekteydi Bobby…