İhtiyar: Ne zamandır buradasın?
Bonnie: Ben hep burdaydım. (çöp adamlarını düzeltmekle uğraşır)
İhtiyar oturduğu taşın üstünden uçak kabininin içine, çöp adamlara bakar:
Bunlarla ne yapıyorsun?
Bonnie omzunun üstünden ters ters adama bakar:
Sen kimsin? Sığınmak için mi geldin? Öyleyse onlara saygılı ol! Yemek mi lazım?
İhtiyar, sakin bir şekilde kafasını yukarı aşağı sallar:
Beni tanıştırır mısın sığındığım evin sahiplerini tanımak isterim
Bonnie anlık gülümseyip tekrar ciddi bir yüz ifadesine bürünür ve oturuşunu düzeltir.
Her isimde farklı bir çöp adamı dizlerinin önüne koyarak anlatmaya başlar:
Bu Blue Lamar, iyi adamdır. Arada bir kafası güzel olur ama zararsızdır. Bu da Riko, sevdiğim ikinci sarışın. Çok eğlencelidir. Uyumludur. Bu Ayı Lamar, çok güçlüdür ve seksidir. Hem kadınların hem de düşmanların ne istediğini çok iyi sezer. Bu Jenna, yaramaz ve atik. Bu Charles, doktor Charles, herkesin yaralarını sarar.
Cementerio’da ki tüm isimleri çöp adamlarla sayar. Swagger ve Clara’yı bile sayar. Arkasında üç çöp adam kalmıştır ve anlatmayı bırakır.
İhtiyar: O arkadakiler kim?
Bonnie, kaşlarını çatıp adama bakar. Dönüp arkadaki üç bebeği kabanının cebine koyar. Ayağa kalkıp ihtiyarın yanından uzaklaşır.
…
…
…
*Günler ya da haftalar sonra..*
Bonnie, ihtiyarın baş ucunda oturmaktadır. İhtiyar karnındaki yaranın iyileşmeyeceğini bildiği için Bonnie’den yardım istemiştir. Bonnie’nin silahı yoktur ve ne yapabileceğini düşünür. Kalkıp uçaktaki gizli bölmesinden bir poşet alıp getirir. Adama uzatır.
Bonnie: Silahım yok biliyorsun, seni öldüresiye dövmek istemiyorum. Zamanında Ayı Lamar ve Blue bu ilaçlardan içerlerdi. Fazlasının öldürebileceğini biliyorum. Belki işine yarar.
İhtiyar: Peki artık öleceğimi biliyorsun. Ölmeden önce sana ne olduğunu dinlemek istiyorum. Anlatacak mısın?
Bonnie, kafasını yukarı aşağı sallayarak onaylar ve çantasındaki suyu ihtiyara uzatır. İhtiyar önce bir tane ilacı ağzına atar ve Bonnie’ye bakar. Bonnie konuşmaya başlar.
Çok uzun süre mahzendeydik. Güneşi görmeyi, tenime değmesini çok özlemiştim. Mahzen beni oldukça yormuştu. Yemek aramak için dışarıya çıktığımda geri dönemem belki diye düşünmüştüm ama, dışarısı oldukça normal gibiydi. Başıma bir şey gelecek olsa sakız için Deacon ve Veronica vardı ve bu beni rahatlatıyordu. Bir çocuğa bakacak yeterliliğim yoktu bunu biliyordum, en azından onların sevgili olması sakıza bir aile hissi verebilirdi. Deacon’a insan olarak güveniyordum ama Judith döndüyse belki de sakızı bir aile dramasının içine attım. Bilmiyorum.
Bonnie, ihtiyarın yattığı yerin yanına oturur ve sırtını adamın yattığı yere dayar. Dizlerini karnına çekip konuşmaya devam eder.
Ayak bileklerim çok ince ve hep böyle miydi emin olamıyorum. Kıyafetlerim büyük gelmeye başladı sanki. Sakızın sakinliği varken bu bana iyi geliyordu. Şimdi o da yok. Onun geleceğini hayal etmeye çalışıyorum, nasıl bir adam olacak, bu aptal enfektelerin sonu geldiğinde geriye kalan dünyada kendisine düzen kurabilecek mi?
İhtiyar: bu kadar polyanna olduğunu hiç düşünmemiştim.
Bonnie: Enfektelerin bir gün sonu gelecek bunu içimde bir yerde biliyorum. Mümkün olsa bu uğurda canımı verebilirim. Çünkü kimse böyle yaşamayı hak etmiyor, en sevmediklerimin bile bunu hak ettiğine inanmıyorum. Çocukluğumdan kalan bazı anları hatırlıyorum. Evimizde pişen patates kızartması ne lezzetliydi, Mariam teyze, kızartma yaptıktan sonra hep perdelere bakıp leş gibi koktular diye sayıklanırdı. Akşamları kalabalık şekilde yemek yerdik ve annem hep günün o saatini çok sevdiğini söylerdi.
İhtiyar: Annen nerede?
Bonnie kafasını hayır anlamında sallayıp kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
Ben de evimi ve ailemi çok özledim. O karanlık yerde evimden uzakta olmaya, kendimize ait bir masamız olmamasına çok içerlemiştim. Bizimkiler hep bir tarafta yatıp günü kurtarmaya çalışıyorlardı. Kimsenin dengesi kalmamıştı. Bizim uzunca süre bu kadar monoton yaşadığımız hiç olmamıştı, kafesteki fareler gibiydik.
İhtiyar: Çöp adamlardan mı bahsediyorsun?
Bonnie ihtiyara dönüp göz teması kurmadan kafasını evet anlamında sallayarak anlatmaya devam etti.
Onlara doğru kararlar vereceğimizi, mezarlığı eğlenceli hale getireceğimizi söylemiştik. Şimdi kaldıkları hali düşününce utanıyorum. Evimizi yeniden bir mezarlığa çevirdiler. Onu geri almak istedik. Aby ve Tyler’da aynı fikirdeydi. Ben başta sakızı yalnız bırakmak istememiştim. Onlar bunu uzun zamandır planlıyormuş. Benim aklımın gel gitli olmasına güvenemiyorlarmış. Planlarına sonradan dahil ettiler beni. Haksız değillerdi, kendimi kovaladığım günden beri kimle ne konuştuğumu hatırlamıyorum.
İhtiyar yorgun ve şaşkın bir sesle:
Kendini mi kovaladın?
Bonnie: Bunu nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum. Anlatsam da inanmazsın.
İhtiyar: Sonra noldu?
Bonnie kollarını yukarı kaldırıp gökyüzünü tarif eder gibi hareketler yaparak:
Dışarıdayız. Her yer karanlık. Birilerinin gözüne çarpmak istemediğimiz için Aby gece yola çıkmamızı istedi. Karşımıza hükümetten mi yoksa diğerlerinden mi biri çıkar bilemediğimizden gündüz saklanmamız zor olacaktı. Quills’den dışarısının ne durumda olduğunu hiç görmemiştik.
Sessizce yürümeye başladık. Tyler yine benim pantolonumu giymişti. (gülümser) Gölün oraya kadar bizi fark eden enfekteleri öldürerek ve öldürdüklerimizi çalılara saklayarak yürüdük. Aby, arkamızda iz bırakmamamız gerektiğini söylüyordu. Gölün oraya geldiğimizde mavi kocaman ışıkların etrafta hareket ettiğini gördük. Arkamızdaki yollardan geliyordu. Sanırım çalılardaki ölü enfekteleri fark etmişlerdi. Karadan devam edersek fark edileceğimizi anladık. Göle girip bir süre bekledik. O ışığın uçan toplardan geldiğini gördük. Tyler, topun sadece yolları aradığını, suya bakmadığını söyleyerek karşıya yüzmeyi teklif etti. Yüzmeye başladık, gölün daha ortasına bile gelmemişken Aby bağırdı, “ayrı yönlere yüzün geliyorlar!”
Bonnie, sustu. Yutkundu.
İhtiyar, Bonnie’nin omzuna çok hafif dokundu.
Bonnie kendini affettirmeye çalışır gibi bir ses tonuyla:
Ben ortadaydım. Karşıya doğru yüzdüm. Durmadım. Uçan topların yaptığı rüzgara benzer sesi duymuştum. Kalbim çok hızlı atıyordu. Bir süre sonra uçan top sesleri arkamdan kayboldu. Uzaktan Aby’nin sesini duydum. “Kaçın!”
Karaya çıktığımda sağa mı sola mı gideceğimi bilemedim. Tyler sağ tarafa yüzmüştü Aby sol tarafa. Cebimdeki telsizi çıkarıp konuşmak istedim ama yüzerken cebimden düşmüş, fark etmedim. Aby’nin çığlığına endişelendiğim için sola gitmeyi seçtim. Gölün sol şeridinde gezdim, bağırdım. Enfekteler ben bağırdıkça bana doğru koşuyordu. Bir bisiklet buldum. Aramaya devam ettim ama ne drone ne Aby yoktu. Dönüp Tyler’ı bulmak istedim. Yoktu. Sonra suyun kenarında Tyler’ın giydiği pantolonumu buldum. Kareli turuncu…
Sudan çıktığı belliydi. Pantolon temizdi, yırtılmamıştı. Yaralanmamıştı belli ki. Ama bulamadım. Sen gördün mü hiç dışarda gezerken tek başına sarışın bir kadın ya da siyahi kıvırcık saçlı bir adam ihtiyar?
Bonnie soruyu sorarken arkasına dönüp baktığında ihtiyarın gözlerinin kapalı olduğunu gördü. Sakince önüne döndü ve dizlerine sarılıp sallanarak oturmaya devam etti.