Dakota Charlotte Baker, 13/05/2013
Dakota, 2013 senesinin sıcak bir Mayıs gününde Paleto Bay kasabasında dünyaya gelmişti. Annesi Esther ve babası Teo’nun tek kızlarıydı. Annesi çok güzel bir kadındı ve Teo ona çok aşıktı. Çok uzun seneler öncesinde engellere ve aksiliklere rağmen Teo pes etmeyerek Esther ile evlenmeyi kafasına koymuş ve başarmıştı. Onun tek ve en büyük aşkıydı Esther.
Dakota’nın hatırladığı kadarıyla Teo tavuk fabrikasında çalışıyordu ama sürekli geziyordu. Gezerek çalışmanın ne kadar rahat bir iş olduğunu düşünürdü küçükken Dakota. Bende babam gibi gezerek para kazanıcam derdi. Ama fabrikada ki tam görevi neydi bunu tam olarak hiçbir zaman anlayamamıştı. Annesi Esther terziydi, sürekli bir şeyler dikiyor, hatta Dakota’nın beğendiği kumaşları ayırıp sonra Dakota için o kumaşlardan kıyafetler de yapıyordu. Hala küçükken sahip olduğu o rengarenk kıyafetleri, gökkuşağı gibi olan kıyafet dolabını anımsamaktadır.
Dakota, gözlerini ve saçlarını annesi Esther’den, buğday hatta biraz kavruk olan tenini babası Teo’dan almıştı. Dakota, babasının annesine olan hayranlığını çok küçük yaşlarda anlamıştı. Bu yüzden de annesini fazlaca kıskanıyordu. Bu kıskançlık onu daha çok babası gibi olmaya itmeye başlamıştı hatta. Babasının ilgilendiği şeylerle ilgilenip kendini geliştirmeye çalışıyordu ama çelimsiz bir kızdı sonuçta. Babasının güçlü ellerinin yaptığı işleri yapması mümkün değildi. Onu saatlerce dikkatlice izliyor ve anlamaya çalışıyordu.
Paleto Bay’in üst kısımlarında deniz manzaralı olmasa da küçük güzel bir evleri vardı. Babası ile her hafta sonu balık tutmak için sahile inerler, babası balık tutarken Dakota kumlarla oynar hatta bazı zamanlar annesi de onlarla gelirse küçük bir tekneyle açılırlardı. Çok arkadaşı yoktu Dakota’nın. Babası ile arkadaşlık kurmak ona yetiyordu, bu yüzden eksiklik hissetmiyordu.
Sene 2019 olduğunda Dakota artık okula başlamalıydı. Okula başlayacak olmak Dakota’nın canını sıkıyordu. Adil bir anlaşma ile annesi ve babası Dakota’yı okul konusunda ikna etmişlerdi. Şehir merkezinde bir okula gidecek her sabah babası onu okula bırakacaktı. Dönüşlerde de servisle gelecekti. Dakota, babasından büyük bir bisiklet annesinden ise kendisine bir dürbün alması için anlaşmıştı.
Dürbün istiyordu çünkü çok meraklıydı. Uzaktaki kocaman gemide ne olduğunu merak ediyordu ama o gemiye gidemeyeceği için bunu akıl etmişti.
Okula gitmeye başlamıştı artık. Okula gidip geldikçe babasının çalıştığı fabrikada gördüğü tavuklar gibi hissetmişti kendisini ve sınıfını. Çocuklarla çok fazla samimiyet kuramıyordu. Hepsini uzaktan izliyor ve tanımaya çalışıyordu.
Pearl, korkunca saçlarının uçlarını kopartmaya çalışıyor, Amy ise Gary isimli çocuktan hoşlanıyordu. Herkesin her şeyini uzaktan izleyerek anlamaya çalışarak her şeyi bilmeye çalışıyordu. İlk sene yabani bir şekilde zaman geçirmişti okulda. İlk sene bittiğinde işler daha kolaylaşmış, uzaktan izleyerek kime kendini nasıl sevdireceğini ya da kimle arkadaş olup olamayacağına karar vermişti 7 yaşındaki Dakota. Sinsi bir kızdı ama bunu kötü bir amaçla yapmıyordu. Kontrolü elinde tutmak hoşuna gidiyordu.
SENE 2022 OLDU.
Şubat ayının 28. Gününde Dakota’nın 9 yaşını doldurmasına 3 ay kalmıştı. Yine sabah okula babası tarafından bırakılmıştı. Annesinin terzilik işleri çok iyi gidiyordu ve seri üretimli bir markaya kendi tasarımlarını göstermeye gidecekti. Okul çıkışında da servisle değil annesi ile eve gidecekti, bunu sabah konuşmuşlardı.
Öğlen olup bittiğinde günlük derslerin dışında öğretmenler öğrencileri okulun alt katında bulunan havuz ve konferans alanına indirdiler. Çocuklar, derse girmedikleri için keyifli ve fazla hareketliydiler ama öğretmenler belli etmemeye çalışsalar da korku içindeydiler. Okulun bitiş saatine kadar o konferans alanında arkadaşlarıyla zaman geçirmişti tüm çocuklar. Çıkış saati geldiğinde izdiham gibi bir şey olmuştu. Öğretmenler öğrencileri dışarı çıkarmaya çalışırken kafaları çok karışmıştı ama bir şekilde Esther Dakota’yı bulmuştu.
Dakota bir sorun olduğundan annesini gördüğünde emin olmuştu. Korkmuştu. Annesi Dakota’yı görür görmez kucakladı ve aracı park ettiği yere doğru hızlıca gitmeye başladı. Dakota sorular soruyordu. “Anne ne oluyor? Bugün ders yapmadı öğretmenler biliyor musun? Acelemiz mi var insanlar neden böyle tuhaf davranıyor? Anneee!?” Bu esnada Dakota’yı araç koltuğuna oturtup sıkıca kemerini bağlamış olan Esther “Sakin ol kızım, sadece şehir biraz karışık, biz hızlıca evimize babanın yanına gideceğiz, korkma” diye konuşuyordur. Ama sesi titrediği için Dakota ikna olmamıştı.
Esther, araca binip motoru çalıştırmış ancak kulağına taktığı kulaklık ile radyodan olan bitenleri dinlemeye devam ediyordu. Dakota, annesinin aracı hiç böyle hızlı sürdüğünü görmemişti ve korku içindeydi. Camdan dışarı baktığında insanların kalabalık şekilde yürüyüp bağrıştıklarını, orada bulunan kocaman kocaman polis araçlarına bir şeyler fırlattıklarını görmüştü.
Paletoya geldiklerinde etrafta insanlar aynı panik durumundaydı. Bir aracın üstüne çıkmış olan babasını uzaktan fark edebilmişti. Babası etrafına toplanan insanlara bir şeyler anlatıyordu. Etrafı çok kalabalıktı.
“Dakota, Dakota! Kızım beni dinle”
“babam orada ne yapıyor” diyerek burnunu iyice cama yaslamıştır.
“ben gelene kadar arabadan asla inmeye çalışmıyorsun anlaştık mı?”
Dakota olumlu şekilde kafa sallamış ve gözlerini iyice açarak babasına doğru bakmaya devam etmiştir.
Esther, aracın kapısını kapattı ve aracı dışarıdan kilitledi. Teo’nun yanına doğru yürümeye başladı. Teo’nun etrafından yoğun bir kalabalık bulunmaktaydı. Babası fabrikanın kamyonlarından birinin tepesinde bağırır gibi konuşmaktaydı. Ama Dakota bir türlü duyamıyordu ne anlattığını.
Dakota, annesini izlemeye başladı. O sırada panik halinde koşturan insanlar, elleri kolları yiyecek ve bir çok şeyle dolu insanlar hep kararlı bir şekilde bir yerlere gitmekteydiler. Dakota olanları bu şekilde izlerken tırnaklarını yemeye ilk kez o gün başlamıştı. O esnada bir adam annesinin elindeki araba anahtarını hızlıca kapıp koşmaya başladı. Esther ne olduğunu anlayamadan adam arabaya gelmiş ve Dakota’yı fark etmeden araca binmişti.
Dakota, korktuğu için iyice koltuğa sinmiş ve ses çıkarmamıştı. Adam aracı çalıştırıp sürmeye başlamış ve Esther’in çığlıkları git gide uzaklaşmaya başlamıştı. Araca binen Andy amcaydı. Patrick’in babası Andy Wilson. Telaşlı bir şekilde kendi kendine konuşmaktaydı. “Lanet olsun, nolur Patrick bekle beni oğlum” diye sayıklıyordu.
(Andy ve Patrick (16) baba oğul yaşayan, evin annesini Patrick’in doğumunda kaybetmiş maddi durumu pek iyi olmayan bir ailedir. Patrick şehirde bir yatılı okulda okumaktadır. )
Andy, askeriye tarafından şehire doğru aracı sürmekteydi ve askeriyeyi geçtikten bir süre sonra ancak Dakota’yı fark edebilmişti.
“Siktir, bir bu eksikti.” Deyip yüzünü ekşitti.
Yanakları ıslanmış olan Dakota “Andy amca annem çok ağlamıştır, nolur dönelim” diyebilmiştir.
Andy aracı kısa süreliğine kenara çekmiş ve arkasına dönüp “bak ufaklık, seni annenlere zaten geri götürücem ama önce Patrick abini almalıyız. Bu daha acil, beni anlayabiliyor musun?” demiştir.
Dakota sadece kafasını aşağı yukarı sallayıp koltuğa iyice gömüldü. Sessizce ağlarken uykuya daldı. Rüyasında babasını görmekteyken aniden bir ses onu yerinden sıçrattı. Yavaş bir şekilde araçla gitmektelerken aracın arkasında hırıltılar ve anlamsız insan sesine benzer şeyler duymuştu. Dakota’nın sıçradığını fark eden Andy “dışarı bakma ufaklık ve ses çıkartma” diye seslendi. Dakota, yine de merakına yenik düşüp camdan dışarı baktı.
Dakota, dışarıda ki yaratıkları görünce gözlerini kocaman açtı ve kaşlarını çattı. Gözlerini alamayarak dışarıyı seyretmeye başladı. Kocaman okula benzer bir yere gelmişlerdi. Burası Patrick’in okulu diye düşündü Dakota.
“O esnada Teo ve Esther dehşete düşmüş haldeydiler. Çok samimi olmadıkları Andy isimli komşuları araçlarını İÇİNDE DAKOTA VARKEN çalmıştı. Teo, o kalabalığı yönlendirmeye çalışırken olanları fark etmese de Esther Teo’yu oradan indirerek olanı gözyaşları içinde anlattı. Teo, fabrikaya ait olan araçlardan birine atladı, Esther’de araca binmek için kapıyı açtı.
“Hayır hayır, sen evimizin alt kattaki kilerinde beni bekle, lütfen sevgilim”
“Hayır Teo, daha fazla dağılamayız, bir arada olmak daha mantıklı, kızımızı aramaya bende gelicem”
Diyerek araca bindi. Yola çıktıklarında Andy’nin nereye gidebileceğini düşünüp Patrick için bu hırsızlığı yaptığını akıl ettiler. Şehirdeki yatılı okullara tek tek bakmaya karar verdiler.”
Andy aracı okulun kapalı garajına sokup garaj kapısının önüne eşyalar yığdı. Dakota, arabada kemeri bağlı şekilde otururken
“Küçük kız sakın buradan ayrılma, sakın ses çıkarma Patrick ile birlikte geri döneceğim. Anladın mı?”
Dakota Andy’e değil kucağında duran ellerine bakmaktaydı, göz teması kurmak istemiyordu.
“Dakota! Eğer dediğimi yapmazsan geri dönemeyiz. Geri dönmek istiyorsan lütfen sözümden çıkma. Korkma her şey düzelecek” diyip Dakota’nın kafasının üstüne bir öpücük kondurdu.
Andy aracı üzerine kilitleyerek uzaklaştı.
“Teo ve Esther’in ilk gittikleri okulda insanlar çoktan tahliye edilmiş, tahliye edilmeyenlerde hastalıklı şekilde etrafta gezinmektedir. Harabelerin arasında yaşam belirtisi ve kendi araçlarını bulmak için dolaşmaya devam ediyorlardı…
Esther, Teo’nun kendisine verdiği silahı sıkıca tutmaktaydı. İkinci ve üçüncü okula da gidip bir ize rastlayamamışlardı.
“Esther, en kısa yol neresi bana tarif etmelisin”
Esther telefonundan son okulun konumuna bakmaya başladı ve ara sokakları tarif etti.
Esther dışarıya bakıp etrafı incelemeye başladı. Binaların tepelerinde insan kalabalıkları görüyordu. Gördüğü her 4 binanın birinde insanlar çatılarda yardım bekliyordu. Kendilerine bağıran yardım isteyen tonlarca insan görmüş ve içini korku kaplamıştı. Yanlarından geçtikleri araçların içinde bir çok katledilmiş aile, kimisinin yarısı yok, kimisinin aracı hasar almaktan tenekeye dönmüştü…“Bütün bunlar kabus olmalı, minik kızım böyle bir cehennemde kaybolmuş olamaz” diye kendi kendine söylendi.
Teo, uzanıp Esther’in silahı kavrayan elini tuttu ve araba sürmeye devam etti. Teo’nun gerginliği belli olmaktaydı. Dudaklarını birbirine bastırmış halde ip gibi incecik ve gergin durmaktaydı. “
Andy, Patrick ve başka üç çocuk ile birlikte uzakta görünmüştü. Diğer 3 çocukta Patrick yaşlarında görünüyorlardı. Dakota, okul çantasına uzanıp kucağına aldı. Çocuklar arabaya doğru yavaş ve sessiz adımlarla yürümeye çalışıyorlardı. Andy, elindeki beyzbol sopası ile etraflarını kontrol ederek garajın önüne koyduğu engelleri sessizce kaldırmaya başladı. Aracı çalıştırıp garaj kapısından geçerek alt garajdan çıktılar. Ancak önlerinde bir enfekte sürüsü olduğunu fark ettiğinde her şey için çok geçti. Sürü araç sesini duyarak üstlerine doğru gelmeye başlamıştı.
“Lanet olsun, çocuklar eğilin ve sıkı tutunun!!!”
Gazı kökleyerek sürünün içinden onları biçerek geçmişti. Çocuklardan bir tanesi dışardakileri görünce kusmaya başladı ve aracın içinde minik bir kaos oluştu.
Paletoya doğru yola çıkmak isteseler de Andy gecenin çökmek üzere olduğunu düşünüp bundan vazgeçti. 5 çocukla birlikte Andy ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Sabit durmaktansa Paletoya doğru yola çıkmanın daha mantıklı olacağına karar vermişti ve motoru tekrar çalıştırdı.
Bu sırada Teo ve Esther’in aracı okulun yan sokağından göründü…
“Orda! Solda Teo!! “ diyerek Esther aracın kornasına elini uzattı…
“Hayır, sakın” diyerek Esther’i durdurmaya çalışsa da Esther çoktan kornaya basmıştı ve felaket yaratıkları hareketlenmeye başladı.
Korna sesini duymalarıyla camdan sesin geldiği yöne baktılar. Dakota, korna çalan aracın üstünde babasının çalıştığı fabrikanın amblemini görmüştü.
“Babaa! Andy amca ordalar. Annemle babam ordalar. Yaşasın” diye bağırırken etraftaki yaratıkların o araca doğru yöneldiğini fark etti Dakota.
Camı yumruklamaya kapıyı açmaya çalıştıkça diğer yaratıklarda Dakota’nın olduğu araca yönelmişlerdi. İki araçta son hız oradan aynı yöne doğru kaçmaya başladılar. Bir süre devam ettikten sonra şehirde bir fabrikanın yangın merdiveni önünde araçları yavaşça durdurdular. Araçtan inmeleriyle Teo’nun Andy’e yumruk atması bir oldu.
“Seni adi ruhastası, isteseydin arabayı zaten verirdik. Kızım içindeyken bunu nasıl yaparsın” diyerek yumruk atmaya devam etti.
Esther, Teo’yu tutup ve ayırmaya çalıştı.
“Biraz daha gürültü yaparsanız tüm çabalarımız boşa olucak, gece oluyor ve nerdeyiz bilmiyoruz”
Geceyi 5 çocuk ve 3 yetişkin fabrikanın yangın merdiveninde geçirdiler. Gece çocuklar uyurken bir uçağın düşüşünü gözleriyle görmüş ve dehşete düşmüşlerdi. Dakota sesi duyarak gözlerini açmış ve uçağın düşmesi ile çıkan ışıkları ile dumanı görmüştü.
Ertesi gün sabahın ilk ışıklarında iki araçta Paleto Bay’e doğru yola çıktı. Ancak yollar çok karışık ve kalabalıktı. Askeriyenin olduğu yolu Human Labs’e uzak olduğu için tercih etseler de daha şehirden çıkamadan üstlerinden geçen uçakları fark etmişlerdi. Etraflarında ki yaratıklar uçak sesleri ile hareketlenmiş aracın sesini umursamaz hale gelmişti. Böylelikle daha da hızlanabilmişlerdi. Ancak o uçakların şehire bomba atmaya başladığını görmeleriyle cehennem iyice yüz göstermişti.
Yakın bölgelere düşen bombalar ve devrilen binalar arasında şansa hayatta kalarak devam ettiler. En azından bir süreliğine.Yıkılan bir binanın yanından kıl payı iki araçta geçmişti. Ancak birkaç yüz metre sonra Teo aracın tekerinin patladığını fark ederek küfürler etmeye başladı ve sağa çekti.
İki araçta durup çözüm bulmaya çalıştı, bu sırada Teo, Andy ve Esther aralarında konuşuyorlardı. Ardından Teo arabaya gelip Dakota’yı kucaklayıp kendi araçlarından çıkardı.
“Prenses, şimdi beni iyi dinlemen lazım. Annen ve sen diğer çocukları da alıp Paleto’ya evimizin oraya gideceksiniz.”
Dakota dudaklarını bükerek babasına bakar.
“Kötü bir şey yok korkma kızım. Biz Andy amcanla hemen olmasa da yanınıza geleceğiz. “ Bu esnada uzaktan Esther Teo’ya gözleri yaşlı şekilde bakmaktaydı.
“Seni ve anneni bütün kalbimle seviyorum. Benim için sizden daha önemli hiçbir şey yok. Ne olursa olsun annenin yanından ayrılmamalısın, söz ver bana” diyerek Dakota’nın saçlarının ucuyla oynadı.
“Söz veriyorum babacım, ama nolur sende gel” diyerek hıçkırarak ağlamaya başladı.
Teo, Dakota’ya sıkıca sarıldı ve Esther’e de eliyle gel anlamında işaret etti. Esther geldiğinde Teo ikisinide kollarının arasına alıp sarıldı ve Esther’i dudaklarından, ıslak gözlerinden ve burnundan öptü. Ayrılırken Esther, Dakota’yı Teo’nun kucağından aldı. Diğer çocukların yanına Dakota’yı oturttu ve arkasına dönüp Teo’ya baktı.
Ses çıkarmadan sadece dudaklarını hareket ettirdi.
“Seni seviyorum…”
Esther, Dakota, Patrick ve diğer 3 çocuğun bulunduğu araç yola koyuldu. Birkaç saat sonra Esther aracı Teo’nun ona evlilik teklifi ettiği restaurantın önünden geçerken yavaşlattı ve çaktırmadan gözünden akan yaşı sildi. İlerde zırhlı araçlar ve insanlar gören Esther aracı oraya doğru sürmeye başladı ve aracın motorunu durdurdu.
“Araçtan bir yere ayrılmayın çocuklar”
Aşağı inip adamların yanına gitti ve aracı işaret ederek bir şeyler anlatmaya başladı.
Aracın etrafına Ulusal Güvenlikten adamlar yaklaştılar ve aracın içindeki çocuklara dışarı çıkmalarını söylediler.
Çocukları kontrol ederken uzakta duran adamın yanına başka bir güvenlikçi gelerek
*“Brigid Efendim, diğer girişteki duvarlar yerleştirildi” dediğini duymuştu Dakota.
Esther bu sırada Brigid isimli adama yalvarır şekilde konuşmaktaydı. Annesinin ne söylediğini fısıldadığı için Dakota duyamamıştı. Brigid Esther’e dönerek
“Dışarda kurtarma ekiplerimiz var, onlara bilgi geçeceğiz, şu anda burada güvendesiniz. Lütfen uzatmayın!” diyerek yanlarından uzaklaştı.
Dakota bu söylenilenleri duymuştu.
“Babam gelmeyecek mi” diye bağırmış ve ağlamaya başlamıştı. Brigid, kızın yanına doğru ilerledi, Dakota’nın önüne eğildi ve yanağındaki göz yaşını silip, yüzünü avuçlarının içine aldı.
“Bak küçük kız, baban çok güçlü bir adam, değil mi?"
Dakota onaylar şekilde kafasını salladı hıçkırırken.
“Eminim ki onunla kavuşacaksınız. Tanrı bizimle, babana sende yardımcı olabilirsin. Eğer yardım etmek istiyorsan Tanrı’ya bolca dua etmelisin. Çünkü tanrı günahsızları korur ve dualarını kabul eder.” diyerek onu avutmaya çalıştı. Ardından Dakota’nın kafasını okşayarak dönüp gitti.
Artık Dakota, Esther ve 4 çocuk yerleştirildikleri sığınma evinde birlikte yaşamaya başladılar. Paletodaki evlerden bazılarına Ulusal Güvenlik kendi barınmaları amacıyla el koymuştu. Güvenli bölge için herkesin fedakarlıkta bulunması gerektiği söylenmişti. Kurtarma ekiplerinin, Teo’ların bekleyeceklerini söyledikleri bölgeye gidip baktıklarında kimsenin bulunmadığı haberi gelmişti Esther’e. Ancak Esther buna inanmamıştı. Teo’dan bir daha haber alamamıştı, Esther sürekli tekrar bakılmasını talep ediyordu ve haftalar geçmişti. Paleto duvarları tamamen kurulalı 1 hafta olmuştu.
Esther, kızını ve Patrick’i bir gece herkesten gizli bir köşeye çekti.
“Bakın çocuklar, sabah olduğunda sanki hiçbir şey olmamış gibi davranacaksınız. Korkmayacaksınız. Sadece tanrıya sığınarak babalarınızın gelmesini bekleyemeyiz. Buraya geldiğim araçla şehire gidip onlara yardım edeceğim. Teo asla pes etmez ve eğer Tanrı günahsızları koruyacaksa, Teo hala hayatta olmalı. Beni anlıyor musunuz? Andy içinde Teo içinde elimden geleni yapacağım, sizde burada beni bekleyeceksiniz. Anlaştık mı?”
Dakota ve Patrick kafasını onaylar şekilde salladı.
“Patrick, Dakota ve diğer çocuklar sana emanet. Ben dönene kadar sakın bir hata yapmayın. Zorunda kalmadıkça dışarı çıkmayın. Yeteri kadar yiyecek var, tasarruflu kullanın.” Diye tembihlemiş ve ardından Dakota’yı yanına alıp ona sarılarak uyumaya gitmişti.
Sabah olduğunda Esther çoktan yola çıkmıştı ve anlaşılan Patrick’de haber vermeden Esther’in peşine takılmıştı. Yani Dakota, gece su içmeye kalktığında Patrick’in çantasını topladığını gördüğü için böyle olduğuna inanıyordu. Artık tek başına 9 yaşında bir kız olarak hayatını devam ettirecekti Dakota. Çünkü bir daha geri dönen kimse olmadı.
Kendi evlerinden anne ve babasının bir fotoğrafını, ailesinin ona hediye ettiği dürbününü ve bisikletini aldı. Artık kimseye inanmıyor, dürbünle insanları izlemekten başka bir işle ilgilenmiyordu.