Bir çocuk düşünün, gözünü açtığı gibi cehennemi gören. İşte bu onun… Tarçının hikayesi
Tarçın bir gün yine şehirde geziyordu. Herkesin uğruna adam öldürdüğü büyük mekanlardansa, ara sokaklarda küçük kutuları ve marketleri yağmalamayı tercih ediyordu. Herkesin korktuğu o zombiler Tarçın için çok normaldi. Yanlarından geçer, canı sıkılırsa dans eder, seke seke yürür ve şarkılar mırıldanırdı. Kendince onlarla oyunlar oynardı.
En son ne zaman birileri ile yaşadığını hatırlamıyordu. 10 ? 8 ? Belki daha kısa bir zaman önceydi ama bunu bilemiyordu çünkü o gün saymazdı. Haftanın hangi günü ? Hangi ay ? bunları bilmiyordu çünkü umursamıyordu. Bildiği ilk anıları hep ufak guruplara aitti. Kaç yaşında idi ? ailesine ne olmuştu ? Bunları bilemezdi çünkü birlikte dolaştığı insanlarda onu yolda bulup acıdıkları için yanlarına almıştı. En uzun süre birlikte yaşadığı gurup 8 ay kadar hayatta kalabilmeyi başarmıştı. Bir gökdelenin üst katını mesken tutmuş 15 kişilik gurup ona yardımcı olmaya çalışıyordu ancak yetişkinler ona çok saf geliyordu. Gece korkudan ağlıyor, kavga ediyor, çoğunlukla da geri dönmüyorlardı.
Çok küçükken bir dükkanda bulduğu bütün baharatları koklarken çok hoşuna giden bir tanesini bulup yanına almıştı. Birlikte yaşadığı insanlar bunun tarçın olduğunu söylemişti. Bir gün bu baharat şişesi ile oynarken şişe kırılmış ve bütün bir kavanoz tarçın kafasına dökülmüştü. Ne kadar yıkansa da üzerinden bu koku çıkmamış, herkes ona Tarçın kız demeye başlamıştı. Önceden ona ne derlerdi hatırlamıyordu. Tek hatırladığı insanların bazen boynundaki eski asker künyesine bakarak kafa salladıkları idi. Hatıralarından birinde o künyede ne yazdığını ona söylemişlerdi ama artık bunu hatırlamıyordu.
Hayatı hep bir düzende gidiyordu. Birileri onu yağmalıyor, zarar veriyor ve zombiler yesin diye bir kenara atıyordu. İçindeki hayatta kalma dürtüsü, canı ne kadar yanarsa yansın ayağa kalkması için onu zorluyordu. Çoğunlukla kanla kaplanan vücudu bir zombiden farksız salınarak ilerlemeye başlıyordu. Şanslı ise bir gurup onu buluyor ve o gurupta bir kadın varsa Tarçın’ın yaşadıklarını hayal ederek ona acıyor ve yanındakileri onu yanlarına almaları için zorluyordu. Bir şekilde karnı doyuyor yaraları sarılıyor ve o insanlar ile hareket etmeye başlıyordu. Ama insanlar aptaldı. Ya Zombilere ya da diğer insanlara yenik düşüyorlardı.
En son birlikte olduğu gurup da ölünce artık yalınız dolaşmaya karar vermişti Tarçın. Gün hesabı ile yaşıyor, belki de yarın öleceği, düşüncesi onu neşelenmeye zorluyordu. Zamanla bu onun yaşam tarzı haline gelmişti. Eğer sabah hala hayattaysa bu kutlamaya değer olmalıydı. Şarkılar söyleyerek dışarı çıkar, onu kovalayan tek tük zombilerden çevik hareketler ile kaçınır ve o günkü ihtiyaçlarını bulmaya çalışırdı. Bir konserve yemek, biraz su, belki biraz temizlik malzemesi ve tamam, artık istediği gibi etrafta dolanabilir, sahile gidip eğlenebilirdi.
Bir gün yine şansı yaver gitmiş ve ne işe yaradığını bilmediği ve anlam veremediği bilgisayarlar ile dolu bir internet kafe içinde gezerken, yere düşüp sandalyelerin arasında kalmış bir paket çikolata bulmuştu. Mutlu mutlu çikolatası elinde, zıplaya zıplaya yerine dönmeye başlamıştı. Kaldığı binaya yaklaştığında bir şeylerin ters gittiğini fark etmişti. Binanın kapısına zombiler akın etmiş ve çatıda birileri zombileri vurmaya çalışıyordu. Birden adamlardan birisi onu fark etti ve onu işaret etti. Daha ne olduğunu anlayamadan 2 kişi onu yakaladı. Diğerleri binadan çıkmaya çalışırken aşağıdaki ikisi Tarçının elinde ne varsa almış ve onu bir güzel pataklayıp yine bir kenara atmışlardı. Tüm bunların Tarçın’ın kaldığı yeri yağmalamaya değer zannettikleri için olduğunu ancak bir şey bulamadıklarını söyleyerek onu dövenler uzaklaşınca var gücüyle kaçmaya başladı. Zar zor koşarken birisi onu kolundan tutup kenara çekti. Ağzını kapatarak ona arkadan sarıldı ve kıpırdayamamasını sağladı. Tarçın çırpınırken tok bir ses “Canını yakmayacağım, sessiz ol yoksa ikimizi de öldürteceksin” dedi. O anda göz ucuyla caddeye bakan Tarçın, kalabalık bir zombie sürüsünün arkasından gelmekte olduğunu ve bu adam sayesinde onlardan kurtulduğunu anlamıştı.
Zombiler uzaklaşınca adam onu bıraktı ve " Ben rollo. Ben ve kardeşim Güvenli bölgeye gidiyoruz. Arabada yer var istersen bizimle gelebilirsin" dedi. Zayıf görünmemek için, acılarına rağmen doğrulan ve saçlarını düzelten Tarçın " Ne bu güvenli böyle ya herkesin konuşup durduğu ? " deyince, adam ona Paleto bay dan bahsetmeye başladı. Arabada Ragnar ile tanışan Tarçın Paletoya kadar ikisinin Judgelar ve Paleto bay kuralları anlattıklarını merak ile dinledi.
Daha önce otoyola inmemiş ve ormanın ötesine geçmemiş Tarçın sürekli sokaklarda gördüğü Judge ların ve diğer insanların nereye kaybolduğunu öğrenmiş oldu.
İlk gün çok garip gelmişti ona. Herkes bir arada duruyor, gürültü yapmaktan çekinmiyor, kendi marketlerinde alışveriş yapıyor ve huzur ile geziyorlardı.
-Bu da büyük bir gurup işte
diye düşünüyordu Tarçın. Bu gurubun da 5 gün içinde yok olacağından emindi… Bunu umuyordu çünkü böyle bir ortamın olması onu mutlu etmiş ve elinde silahı olmadan gezebilmeyi çok sevmişti. İnsanlarla konuşmak ve tanışmak ona kendini zayıf hissettirmişti. Dışarı çıktığında artık zombileri öldürürken iki kere düşünür olmuştu. içeri girince de paleto da yaşayan vatandaşları görünce onlardan saklanmak ve saklanmamak arasında kalıyordu. Buranın bir an önce yıkılmasını istiyordu, böylece bu sevmeye başladığı ve onu zayıflatan duygulardan kurtulabilirdi.
Bazı insanlar onun anladığı ve rahatça konuştuğu başka bir dili konuşuyordu. Tarçın bu dili hep biliyordu. Nereden biliyordu ? Bundan emin değildi. Birisi ona “Belki Anne ya da baban bu dili biliyordu ve sen de böylece bu dili öğrendin” demişti.
Tarçın kaç yaşında olduğunu bilmiyordu. O yüzden görünüşünden dolayı herkes onun 18 den büyük olduğunu düşünüyor ancak net bir şey söyleyemiyordu. Tek bildiği duygularını tanıyacak kadar büyük olduğuydu.
Sabah canı sıkılan Tarçın kapıdaki 2 Judge ile konuşmaya başlamıştı. Birisi ona adını sorunca ve gerçek adının Tarçın olduğuna inanmayınca künyesine bakmıştı. Künyesinde Gilbert Jackson yazıyor ama Gilbert yazısı kazınmış üzerine Maya yazılmıştı.
Halen her gün kıyafetlerine tarçın süren ve Tarçın kokan birisine daha önce kimse gerçek adını sormamış ve Tarçın ismini kabul etmişti. Ama o Gerçek adını merak ediyordu. Ona artık Maya diyordu ve bu Tarçını huzursuz ediyordu. Çünkü hissettiklerini anlayamıyordu.
Şimdilik Paletoda kalıp bu yeri keşfetmek hoşuna gidiyordu… ve yarının neler getireceğini merakla bekliyordu