Dünya’ya gözlerini açmak.
Arnold Alexander Bol’shoy 1986 tarihinde Misailovo’da ( Мисайлово ) dünyaya geldi. Ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Alexander’ın bir ablası vardı. Zor şartlara sahip bir ailede dünyaya gelen bu erkek çocuğu, diğer Slav kökenli yurttaşlarıyla neredeyse aynı problemleri ve zorlukları yaşamaya çocuk yaşta başladı. Küçük bir apartman dairesi, kalabalık ve daha da kalabalıklaşan ailenin içinde kendine yer bulmaya çalışan bu çocuk her şartla mücadele etmek zorundaydı, hayat O’nu daha çocukken eğitmeye başladı. Arnold ismini annesi Alexander’ı ise babası koymuştu, çünkü annesi İngiliz kökenliydi babası ise Rus. Babasının taşıdığı soyad yani Bol’shoy büyük demekti, toplum baskısı, maddi problemler ve zor işler sebebiyle perişan bir hayat geçiren Ivan Bol’shoy çocuklarının iyi bir yere gelmesini, güçlü olmasını ve zengin olmasını istiyordu. Çünkü bunlardan hiç birini kendi gerçekleştirememişti ve bu istekleri yüzünden çocukları üzerinde sıkı bir disiplin ve baskı rejimi sağlıyordu. Böyle aileleri bilirsiniz…
Aklı kemale eren Alex orta okul çağına geldiğinde bir kardeşi daha olacağını öğrendi, bu sırada ablası okumayı çoktan bırakmış ve alt sınıf diye kategori edilen işlerden birine girmişti bile. Baskıyı kaldıramayan ablası vazgeçmişti, bir koca bulmak bütün bu zorluklardan kaçmak anlamına geliyordu, her zaman güzel ve alımlı gözükmeye çalışmak birincil hedefi haline gelmişti. Alex bazı şeylerin farkına varsa da yaşı gereği hala anlayamıyordu. Zaman geçti ve kardeşinin doğum günü geldi, bir erkek kardeş. Alex hem çok sevindi hem de korktu. Zaten ailesinden doğru düzgün ilgi göremezken bir çocuk daha çıktı ortaya. Yıllar geçti ve bu süreçte evden uzaklaştı Alex, istediklerini ailesinden alamadığı için dışarda aramaya başladı. Elbette ki bulamadı… Okumaya devam eden bu Slav genç Lise çağının son senelerinde part time çalışmaya başladı, ikisi birden ağır gelmesine rağmen ailesine destek olması gerekiyordu ve baba disiplini hala burnundaydı. Liseyi bitirdi ve mezun oldu, daha iyi işler aramaya başladı, daha çok para kazanma isteği doğdu, güçlenme hevesi sardı genç çocuğu ve bu istekler, duygular vb şeyler onun hata yapmasına sebebiyet verecekti, öyle de oldu… Karanlık dünyanın kapıları Alexander’a sonuna kadar açıldı, işin kötü ve iyi yanı ise bu yola tek başına girmemesiydi…
Ev ile arası açıldı, eve gitmemeye başladı, kardeşlerini ve ailesini görmemeye başladı çünkü olması gereken başka şehirler ve kasabalar küçük yerleşkeler vardı çünkü artık karanlığın içindeydi hatta ta kendisi olmaya doğru evrilmişti… Okul arkadaşı Yuuga ile büyük devasa hayaller kuran iki Slav genç yukarı değilde aşağı doğru bir ivme kazanmaya başladı, önce sokak çetelerine sonra ufak mafyalara ve en sonunda Rus mafyalarının ayak adamı oldular. Kalan paraları almaya gittiler, insan soydular, adam yaraladılar, şehirlere girmedikleri zamanlar oldu… Bokun içine batmak üzereydiler ki baş başa kaldıkları o gün yani Rus Polisi tarafından arandıkları için kaçak bir şekilde bir yere sığındıkları gün “bu böyle devam etmeyecek” konuşması başladı… Artık yeter mi acaba? Para için yaptıklarımıza bak, bize ne oldu? Biz böyle değildik Yuuga, haklısın Alexander… Ne yapmalıyız…
Bu konu yaklaşık 4-4.5 saat sürdü, bir plan yapıldı ve karara varıldı, anında işlemeye başladı. Plan şuydu, gerekli para kazanılacak ve sahte kimlik ve pasaportlar hazırlanacak, biletler alınacak ve özgürlükler ülkesine Amerika’ya gideceklerdi. Bu süreç yaklaşık 6 ayda tamamlandı. İkili yanlarına hiç bir şey almadı, sadece hazırlanan şeyler (pasaport vs) alındı. Kötü, lehçeli ve Rus ağızlı bir dille İngilizce çalıştılar, biraz geliştirdiler kendilerini ve havaalanına gittiler… Ne kadar sakin kalsalar da hala amatör oldukları aşikar olduğu için ifadeleri alındı ama problem çıkmadı, çünkü ağız birlikleri vardı. Sonunda uçağa bindiler…
Amerikan Rüyası.
America’da inen bu iki dost abandone oldular ve planlarını sadece buraya kadar yaptıklarını fark ettiler. Ne yapacaklar? Nerede kalacaklar? Nasıl para kazanacaklar? Bu ve yüzlerce soru akıllarında çınlamaya başladı… İlk haftalar sokaklarda yattılar, aç kaldılar ve Rusya’daki yaşamlarından çok daha fazla zorluk çekmeye başladılar. İş bulmaya çalıştılar ama üstleri başları ve kokuları her şeye engel olmaya başladı… Bildikleri işi yapmaya karar verdiler… Hırsızlık.
Bi süre bu işe giriştiler, satacak yerleri, kişileri ve mekanları öğrendiler. Yakalanmadılar, risk almadılar ve 2 ay sonra artık insan gibi yaşamaya başladılar ve normal işlere girdiler. 1+1 kötü bir dairede yaşıyorlardı ve insanlardı artık. Ama yeter mi hayır. Sürekli düşünüyorlardı ve para biriktiriyorlardı. Arada bir kafa dağıtmak için barlara takılırlardı. Yine bir gün bara gittiler ve hayatlarının dönüm noktasına gittiklerinden haberleri bile yoktu…
O gün girdikleri bar USA ordu birimlerinin genelde geldiği bardı ve o günde karacı Yüzbaşı Andrew askerleriyle birlikte sivil şekilde giriş yaptılar. Alex’in hemen dikkatini çeken bu kalabalık içeriyi kolaçan edip, gözleriyle ortamı kesti yani tamamen tehlike var mı yok mu diye kontrol ettiler ve oturdular. Muhabbetlerine devam eden bu iki Slav aralarında Rusça konuşup bu adamların dedikodusunu yaparken kahkahayı bastılar ve bu dikkat çekti… Askerler dönüp baktılar ve önlerine döndüler. Andrew ise hiç bakmadı. Bir iki bira derken zaman geçti, USA askerleri sarhoş olmaya başladı, Andrew’de sarhoşluğa dair bir durum gözükmüyordu. Barmeni çağırdı 3 bira istedi ve biraları alıp Slavlara doğru yöneldi. Rusça konuşup oturmak için müsade istedi ve izin verdikten sonra oturdu. Muhabbete başladılar ve akşam neredeyse bitmek üzereydi…
Saat gece yarısına gelmek üzereyken sohbet ise yavaş yavaş bitiyordu ve Yüzbaşı çocuklara “Gelin sizi eğiteyim, askerim olun” teklifinde bulundu çocuklar ise bu teklifi düşüneceklerini söylediler ve gece böylelikle bitti. Yuuga ve Alex aralarında konuşup bunun kendileri için yüksek kazançlı bir meslek olacağına ve zengin olmasalar bile hayat standartlarının yükseleceğine karar verdiler. Yüzbaşı onlara bir adres bırakmıştı, o adres ise bizimkilere çok uzakta olmasına rağmen yürüdüler ve adrese gittiler. Tam saatinde Andrew orada onları bekliyordu. Alexander ve Yuuga’nın gördüğü yer askeri bir alan değil sadece boş bir araziydi, onlar ise askeri bir kamp benzeri bir mekan bekliyorlardı, o zaman anladılar ki bu sadece askere alım elemelerine katılmak için hazırlanmış bir yerdi. Yerlere çizgiler çekmiş, taşlar dizmiş ve bunlardan bir parkur inşa etmişti. Hiç bir şekilde muhabbet başlamadı direkt çocukları görür görmez bağırdı “Asker! Hiza al!” Böylelikle eğitime başladılar. Yaklaşık olarak 3 ay bedensel ve zihinsel anlamda daha Askere girmeden çöküşe giren bu iki genç, bırakmak üzereydi ki Andrew onlara, “Hazırsınız.” dedi…
-Andrew; Ama… sizi biraz araştırdım, ve gördüklerime şaşırdım diyemem. Rusya’nın nasıl bir yer olduğunu herkes az çok bilir. Size sadece basit bir soru soracağım, eğer elinizde başka bir imkan olsaydı, geçmişinizi siler miydiniz?
Yuuga ve Alexander hiç düşünmeden ve beklemeden, - Evet silerdik. dediler.
Yüzbaşı ise içtenliklerine inandı ve onlarla asker olmaları için bir anlaşma yaptı. Andrew onların geçmişini silecekti, onlar ise hayatlarını ABD ordusuna atayacaktı.
Asker alımları ve mülakatları başladı, Yuuga ve Alexander elbette bu mülakatlara ve sınavlara girdi. Zorlu sınavları başarıyla tamamlayıp orduya kabul edildi…
Yol Ayrımı…
İki mutlu Rus arkadaş kabul edilmelerinin üzerine diğer kabul edilenler ve rütbelilerle kutlama yapmaya giderler. Gecenin başından sonuna kadar içer, şarkı söyler, eğlenirler. Sefaletin bittiği ve aidiyet duygusunun başladığı gün demekti, her şey geride kalmıştı… Eğlence bitti evin yolunu tutmuşken bu iki dostun yüzü gülmekteydi… Sabah oldu, uyandılar ve bavullarını hazırlayıp Kabul Taburunun yolunu tuttular. Acemilik eğitimlerini alırlarken yönelimleri konusunda eğitim gördüler, Alexander karacı olmak istediğini söyledi, araçları seviyordu, onların içini dışını kurcalamayı, tabiri caizse bağırsaklarını sökmeyi, tekrar toparlayıp koymayı ve dertlerini gidermek onun için zevk gibiydi. Bunu hareketlerinden ve davranışlarından fark eden rütbelileri uygun gördü ve onu karacı yaptılar. Her sabah 04.30’da Kişisel sabah görevlerini yerine getirmek ve hijyen sağlamak için uyanırdı bunun ardından 05.00’de sabah koşusu ve ısınmasını herkesle birlikte tamamlar, 06.00’da kahvaltı yapar, 06.30’da belirlenen eğitimine saat 12.00’ye kadar buna herkesle devam ederdi, 12.30’dan 17.00’ye kadar eğitim yapılır, yarım saat moladan sonra 17.30’da varsa eğitim çavuşlarının kendileri hakkında çıkarttıkları raporları dinlenirdi, bu ne zaman biterse gün de onlar için bitmiş olurdu. Askere alınanların mektup yazmak, çamaşır yıkamak, duş almak, rahatlamak veya uyumak gibi kişisel faaliyetlerde bulunma zamanı ise bundan sonra başlardı.
Acemi askerler, bu süre zarfında kışla temizliği veya duvar dolabı organizasyonu gibi müfreze görevlerini de tamamlayabilirlerdi…
Önce Temel Savaş eğitimi sonra İlk aşama, birinci hafta, ikinci hafta, üçüncü hafta, faz 2 ve faz3 eğitimlerini bitiren Alexander bu süreçte İleri Bireysel Eğitim’i duydu ve araştırmaya başladı. Karşısına çıkan bir yazıda “Faz III’ün 2. Haftası (Temel Eğitimin 8. Haftası), tatbikat çavuşlarının tavsiyede bulunacağı, ancak acemi müfreze liderlerinin ve manga liderlerinin birincil karar verme sürecini tatbik etmelerine izin verdiği özel bir taktiksel FTX ile sona erer. Bu egzersizlerin neredeyse her birini farklı kılmaya çalışıyorlar. Asker olmak potansiyel olarak son derece tehlikeli bir iş olduğundan, askerler zeka ve sağduyu ile yumuşatılmış aşırı saldırganlık ve korkusuzluk göstermelidir. Yalnızca bu hayati nitelikleri gösterenlerin AIT’ye (İleri Bireysel Eğitim) geçmesine izin verilecektir.” yazıyordu. Bunu okuduğunda eğitimin daha ilk ayındaydı ve daha disiplinli olması gerektiğini anladı. 4 haftanın sonunda tatbikat çavuşuna AIT’ye katılmak istediğini bildirdi. Bir kaç gün geçtikten sonra kabul edildiği haberi geldi…
Tıp üzerine gitmek istiyordu ve Amerika Birleşik Devletleri Ordusu Tıp Departmanı Merkezi ve Okuluna kabulü gerçekleşti. Yani Alexander artık MEDCoE, 32d Tıbbi Tugayının Muharebe Hekimliği Eğitimi Bölümünün bir parçası olacaktı… Bu da Yuuga ile yol ayrılığının başladığı yer olmuştu…
İkinci bahar.
Seneler seneleri kovaladı ve eğitimini bitiren Alexander atanıp görevine başladı. Görev yeri ise Joint Base Myer–Henderson Hall oldu, verilen görev ise Ameliyat operatör yardımcılığı ve emekli personelin sağlık kontrolü ile beraber. ABD Ordusu Tesis Yönetim Komutanlığı tarafından yönetilen bu üs Alexander’a çok şey öğretecekti… Bu bölgedeki görev süresince doktorluk, askerlik, düzen ve nizam üzerine onlarca şeyi yaşayarak öğrendi.
Buradan sonra Joint Base Lewis–McChord’a geçişi sağlandı, ABD Ordusu Tesis Yönetim Komutanlığı tarafından yönetilen bu yer I. Kolordu ve 62. Hava İkmal Kanadı ile birleşmiştir ve Alexander buraya eğitim çavuşu olarak atanmıştı, artık prosedür, tüzük, nizam ve hiyerarşide uzmanlaşan Arnold kendisi gibi yeni Amerikan askerleri yetiştirmeye başladı.
Baş çavuşundan aldığı eğitim planlarını birebir uyguluyor, gözetimlerden hiç bir problem olmadan geçiyordu. Altları ile ilişkisi hem saygılı hem de babacandı, üstleri ile de ciddi, tüzüğe uygundu. Bu yönü ile dikkat çekiyordu.
Bir sene sonra terfi geldi, Başçavuş oldu ve eğitim planlarını artık kendi yapmaya başladı, taktiksel olarak orijinal bir mental yapısına sahip olmaya başlamıştı. Sert, disiplinli ve anlaşılır bir tarzı vardı, askerlere motivasyon veren yönü ise buydu.
Başçavuşluk sürecinde Kaptan, O’ndan bir operasyon düzenlemesini istedi, görev Leber’da bulunan Pink Moon Farm’da bir grup teröristin bir şeyler planlaması ile alakalıydı. Kaptan ise bilgi istemiyordu…
Arnold tüm haritalara baktı, bölgeyi yüksek uçuş ile tespit etti ve planını yaptı. Bölgeye girebileceği tek bir yol mevcuttu ve bu çok aşikar olurdu, sivil kaybı, asker kaybı istemiyordu bu sebeple 78. caddenin en sonuna kadar gidip sağa dönecekler ve yol sonunda araçlardan inip ormandan yaklaşacaklardı. Yürüyüş mesafesi yaklaşık 1 km idi, arazi yeşildi, bu sebeple yeşil kamuflaj kullanıldı. Dikkatli bir ilerleme sonrasında gözlem yapmak için pozisyonlara geçildi, Başçavuş Gen3 dürbünün eline aldı ve çiftliği izlemeye başladı. 4 saatin sonunda bölgeye 2’si pickup olmak üzere 4 araç yanaştı, araçtan inenler açık tür bagajdan sarıp sarmalanmış bir şeyler indiriyorlardı, lakin bunu ancak iki kişi taşıyabiliyordu ve Arnold bunların silah olduğunu anladı, kararı ne olacaktı?
Operasyonu seri şekilde başlattı, yanında eğitti 16 askeri bulunuyordu, 4 koldan saldırı düzenlenecekti, başçavuşun takımı orman tarafından, ikincil kol tarladan, üç ve dördüncü kol ise yakındaki bir ev ve sera tarafından. Araçtan yük alan ve araç yakınlarında bulunan kişiler sabitti lakin içeriden diğer 6 kişinin yükünü bırakıp gelmesi beklendi, kişiler evden çıktıklarında ise hemen ateş emri verildi, şahıslar vuruldu, 12 kişi etkisiz hale getirilmişti. Dışarıda tehtit kalmadığında içeri doğru yöneldiler, bir ailenin bodrum katında esir tutulduğunu gördüler, hepsi sarışın ve mavi gözlüydü, aileyi hemen serbest bırakıp ilk müdahalesini gerçekleştirdiler, sonrasında bölgeye diğer kolluk kuvvetleri ve cesetlerin taşınması için medikal birimler geldi. Ailenin işlemleri bittiğinde polis ile birlikte ifade için gönderildiler, ifade alındıktan sonra ise Askeriyeye yani Başçavuş’a iletilecekti.
Yanlış bir bilgi yoktu, kişiler terörist ve aile masumdu. ABD ordusundan bir kişinin burnu bile kanamadı, operasyon başarılıydı.
Zaman ise hiç acımadan geçiyordu Alexander 34 yaşındaydı ve bu operasyon ona ödül getirecekti, Teğmen rütbesine yükseldi.
34 yaşının sonlarına doğru yeniden bir atanma söz konusu oldu ve eğitimini alıp mezun olduğu yere yani Texas’a döndü. Yaklaşık 1 sene eğitimlere devam eden Arnold herhangi bir akşam gibi hissettiren bir günde eğitimden sonra dairesine çekilmiş ve dinlenmeye geçmişti, ama…
Kıyametten istihbarat.
Sabit hat çalmaya başladı arayan ise binbaşıydı, derhal makamına gelmesini istiyordu. Alexander hemen kalktı ve hazırlandı, üniformasını giydi ve yola koyuldu. Binbaşının odasına vardı, kapıyı çaldı “Gel” komutundan sonra içeri girdi, selam durdu ve
Binbaşı; - Rahat Teğmenim buyurun oturun lütfen.
Alexander; - Teşekkürler binbaşım.
Binbaşı;- Evet, teğmenim, bana gönderilen bir mail mevcut. İçeriğinde ise sen varsın…
Alexander meraklı bakışlarıyla dinliyordu, kafasının içerisinde ise binlerce soru mevcuttu… Ne olmuş olabilirdi ki?
Binbaşı; - Sayın Korgeneral Wattson, Ordu Generali’nin emri ile tüm müfrezelere ve karargahlara haber göndermiş…
Alexander; - Binbaşım, tüm saygımla, konunun benimle alakası nedir?
Binbaşı; - Merakını anlayabiliyorum, lakin bu gizli ve önemli bir husus Teğmen, dikkatli ve sessiz davranacağız.
Alexander; - Dinliyorum efendim.
Binbaşı tüm detayları ile Alexander’a olayların içeriğini anlatmıştır, çağırıldığı görev bugüne kadar hiç yaşamadığı, tecrübe sahibi olmadığı, hatta ne olduğuna dair bir fikrinin olmadığı bir husustu. Bir Virüs…
Tüm yüksek rütbeli Combat Medic’leri Pentagon’a toplayan bu karar, bu askerlerden düzeni sağlamasını, laboratuvar ve virüs üzerinde çalışan tüm hastanelerin içerisinde gizli kalarak askerleri yönetmesini ve düzenlemesini istiyordu.
Bu haberi alınan virüs için detaylı bir isim ya da açıklama sunulmamıştı, Alexander sadece en üst yetkililerin haberdar olduğunun farkındaydı.
Emirleri yerine getirmek üzere toparlandı ve yola koyuldu. Lakin geç kalınmıştı, daha askerler Pentagon’a varamadan salgın en ağır darbesini çoktan vurmuştu. Virginia tarafında ilk temasa giren Alexander, Pentagon’da neler olup bittiğine dair hiç bir fikir edinemez ve yola devam eder. Bu sırada iletişim kesilir, telefonlar artık çalışmamaya başlamış, işler iyice kontrolden çıkmıştır. Telsizine sarılan Alexander, otomatik anonsu duymaya başlar, anonsta ise “Gizli göreviniz iptal edildi, lütfen en yakın müfrezeye dahil olun.” Bunu duyduğunda Alexander hemen yolunu çevirir ve Batı Virginia’da bir ABD müfrezesi ile buluşur.
Herkesin suratında mutsuzluk, panik ve kafa karışıklığı mevcuttur, kimse birden bire ne olduğunu anlayamamıştır. O sırada ise Ordudan gelen haber tüm askerlerin Hava Üst Komutanlıklarına intikal etmeleri emrini verdi, Alexander ve müfrezesi ise aralarında tartışıp bu emrin devam emirlerini tartıştılar ve varılan sonuç operasyonun denizden yönetileceği ve tüm askerlerin deniz araçlarına toparlanmasını istedikleri yönündeydi bu sebeple haritadan Fort Zancudo Hava Üssüne gitmeye karar verdiler ve yola koyuldular.
Bu süreçte ise kaos hakimiyetini başlatmıştı, Alexander ve müfreze Phoenix’e varmıştı ve yakıt ikmali sağlıyordu, 7 askeri araçtan oluşan konvoy sürekli tetikteydi. Tüm tehtitleri yok etme güdüsünü benimsemişlerdi. Phoenix’ten Los Santos’a doğru yollarına devam eden ekip, saatler sonra Riverside’a giriş yaptı. California Riverside ünivertesini geçtiler ve 4 yol ağzına geldiklerinde Kuzey-Batı yönüne ilerlediler, tüm araçlar geçecekken arkadaki 3 araca yüksek hızla gelen bir tır çarptı. Araçlar savruldu, her yerde yağ ve benzin kaçaklarının asfalta döküldüğü görülüyordu, çarpışma anında 7 asker hayatını kaybetti, konvoy durdu ve araçlarından indiler kaza alanına doğru koştular bölgeyi güvenliğe almaya çalışıyorlardı ki gökten bir uğultu gelmeye başladı… Bir kargo uçağı vurulmuş bir kartal gibi düşüyordu… Yönü batıya doğru olan bu devasa kuşu düşüşünü tüm askerler şaşkınlıkla izliyordu, tam o anda ise bir saldırıya uğradılar, kim oldukları bilinmeyen sivil gruplar askerlere ateş açmaya başladı, çatışma başlangıcında en az 13 asker ağır yaralandı, 3 asker hayatını kaybetti. Alexander müfrezenin kalan kısmını yönetmeye çalışıyor ve bir yandan ise yaralıları stabil hale getirmeye çalışıyordu. Çatışma bittiğinde 14 asker ölmüş, bir çoğunun ise acil müdahaleye ihtiyacı vardı. Yaşayan herkes araca bindirildi, 3 araç kalmışlardı ve yollarına karanlıkta devam ediyorlardı…
Yönlerini kuzeye çevirdiler Santa Ana River’ı takip ettiler ve Redlans Freeway’e bağlandılar, hem hızlı gitmeye çalışıyorlardı hemde önlerini görmeye çalışıyorlardı, hızlı gidebiliyorlardı ama önlerindeki köprünün çökmüş olduğunu çok geç fark ettiler, ilk iki araç kanala düşerken üçüncü araç son anda frenlemişti. Alexander ise ikinci araçtaydı, kazayla birlikte bayıldı…
Teğmen “Anka” A. Alexander Bol’shoy
Gözlerini açtığında sanki saatler geçmiş gibi hissetti, doğrulmaya çalıştı ama başaramadı, tam korunumlu bir kıyafetle içeri biri girdi, Alexander’ı kontrol etti, serumunu bağladı, sakinleştirici yaptı ve çıktı. Tekrar kendine geldiğinde bağlanmıştı, tüm isteği sertçe ellerini savurmaktı, özgür kalmayı istiyordu ve bağırıp haykırmak istiyordu “- Sizi lanet olası orospu çocukları ne yaptığınızı sanıyorsunuz! Ben şanlı Amerikan Ordusunun bir askeriyim!.” lakin pek sesi çıkacak gibi değildi. İçerinden gelen doktor Alexander’a baktı, yüzündeki ifadeyi görünce sakin olmasını söyledi, ismini sordu, nerede olduğunu sordu ve en son hatırladıklarını sordu. Alexander hepsine tek tek cevap verdi, iyi olduğunu bu şekilde anladı, bilinci tam halde açıktı. Birazdan duyacaklarını duymamayı temenni edecekti ama doktor önce nerede olduğunu, ne kadardır bilinçsiz halde olduğunu ve kıyameti anlatmaya başladı, tüm olanları… Alexander şaşkınlıkla dinledikten sonra, kendisinden başka kurtulan oldu mu diye sorduğunda doktor “- Seni bir grup yağmacı bize yani Paleto bölgesine getirdi, iyi insanlar, kalan kimseden bahsetmediler biz ise senin kurtulmanı ümit ettik, sende 3 ay sonra uyanabildin.” dedi. Bu konuşmalardan sonra doktor tüm bağlarını çözdü ve “- istersen gidebilirsin.” dedi. Alexander buna şaşırmıştı ve 3 ay komada kaldığı için pek de hareket edemiyordu. Kalmayı seçti ve tedavisi devam etti. Fizyoterapiye başlanıldı, bazı kasları için elektrik tedavisi yapıldı ve bir süre sonra toparlanmaya başladı.
Tedavisine bir süre devam edildi, kıyametten haberi vardı ama gözleriyle görememişti, “Dünya neye benziyor?” sorusunu her fırsatta kendine sordu. Tedavisi biten Alexander hastaneden çıktı, bölgede yok denecek kadar azdı, eski dünyadan hiç bir şey kalmamıştı, daha az gürültü ve daha çok doğanın sesi vardı, başka bir dünyaya ışınlanmış gibi hissetti kendini. Adapte olması zaman alacaktı…
Eskiden tanıdığı yüzleri arıyordu gözleri ama nafile, bu insanların hiç birini tanımıyordu, ama tanışması lazımdı çünkü ihtiyaçlarını gidermesi ve hayatta kalıp neler olup bittiğini öğrenmesi gerekiyordu. Her gün egzersiz ve spor yapmaya başladı, ta ki eski formuna ulaşana kadar, ama bu artık çok kolay gözükmüyordu kendini yorgun ve yaşlanmış hissediyordu.
Bir gün eski bir dostunu gördü, onun olup olmadığına inanamadı ve yakınlaştı, pek de dostuna benzemiyordu, kendine sordu “- Yaşlandı mı bu piç kurusu? Yoksa o değil mi?” Yanına doğru yaklaştı ve -Привет dedi, adam ona dönüp
привет ублюдок diye karşılık verdi, gülüşüp sarıldılar. Sonrasında ise bir Votka şişesi alıp deniz kenarına geçtiler, arkadaşı neler yaşadığını anlattı, Alexander ise hikayenin belirli bir bölümünü arkadaşıyla paylaştı…
Kendisiyle gelmesini isteyen bu eski dostun teklifini geri çevirmedi, “-Bana sadece biraz zaman ver ki doktorla vedalaşayım.” dedi Alexander, arkadaşı ise bunu kabul etti. Alex doktor ile vedalaştı, doktor ise gitmemesini burada kalmasını istedi, O’nun bir asker olduğunu ve bölgeye olabilecek yararlarından söz etti ama Alexander burada kimseyi tanımadığı için güvenemiyordu, herkes sahtekar olabilirdi. Doktorun teklifini nazikçe reddetti ve ayrıldı.
Yanına aldığı bir kaç özel eşyası ile cehenneme ilk adımını eski bir dost ile attı.