Tyron Wilson,
ID#270222’*’ - Huzur neydi biliyormusun?
Nasıl hissediyorum biliyormusunuz?, tutmaya başladığım günlüğümde kendime anlatmaya çalıştığım şey gibi “YALNIZ!”. İlk kez ailemden uzak birkaç gece geçireceğim için heyecanlı, bir o kadar da endişeli bir yolcuğa çıkmaya hazırlanıyordum. Günlerden güzel bir Pazar gecesiydi. Çantamı ve kamp malzemelerimi hazırlayıp ertesi gün gelecek olan otobüs için tüm hazırlıklarımı çoktan bitirmiş, en sevdiğim animasyonu izlemek için televizyon karşısına oturmuştum. O gece televizyon karşısında uyuya kalmış ve hatırladığım son huzurlu gecemi geçirmiştim…
ID#280222’*’ - Kıyamete yürüyen küçük ayaklar!
Sabahın yedisinde çalan bir korna ile uyuya kaldığım koltukdan zıpladığımı hatırlıyorum. Alelacele çantamı sırtıma taktım ve kamp malzemelerimi elime aldığım gibi fırladım sokağa. Sarı bir otobüse bindim ve muazzam bir gürültünün içerisinde buldum kendimi. Sınıf arkadaşlarım ve birkaç tane öğretmenim vardı otobüsün içerisinde. Arkadaşlarım benim gibi heyecanlı ve endişeliydi. Kimisinin yüzünde küçük bir tebessüm, kimisinin yüzünde endişeli bir ifade vardı. Hepsinin yüzünü hatırlıyorum. Hatta günlüğüme not almışım isimlerini unutmamak için. (“Yüzünde ki küçük bir tebessüm ile okumaya başlar”) Noah, Olivia, Sophia, James ve benim en yakın arkadaşım William!
Dört saatlik bir yolculuğun ardından büyük bir kamp alanına geldiğimizi hatırlıyorum. Hemen çantamı ve kamp malzemelerimi çadırımı kuracağım yere götürdüm ve etrafı keşfetmeye başladım. Etrafta dolaşırken karavadan yaşayan insanları görüp şaşırdığımı, hatta bazılarıyla biraz sohbet ettiğimi hatırlıyorumda ne kadar safmışım. Onlar için çok cesaretli ve korkusuz diyordum. Hem ormanda yaşıyorlar, hemde kendileri birşeyler bularak hayatlarını idame ettiriyorlar. O dönem tek bilmediğim şey benimde onlardan yakında bir farkımın kalmayacağıymış.
Çadırı çoktan kurup ateşin başında Marshmallow eritmeye başladığımı hatırlıyorum. Güzel bir akşam yemeği ardından ateş başında korku hikayeleri ve tatlımı? Küçük bir çocuk için bundan daha güzel ne olabilirdi ki. (“Küçük bir tebessüm ile”) Nereden bilebilirdim ki anlatılan korku hikayelerinin birden gerçekleşeceğini. Bir anda sağ tarafımızda bulunan nehir kıyısında ki insanların bağırarak üstümüze doğru koştuklarını hatırlıyorum. Kimileri karavanlarıyla insanları eziyor, kimileri yerden aldıkları cisimler ile insanlara vurarak bölgeden çıkmaya çalışıyordu. (“Ufaklığın gözlerine bakarak”) Sana bir şey söyliyeyimmi ufaklık şimdi halinden memnun olmayabilirsin ama o kaos dönemi emin ol şuan ki kıyametden bile daha kötüydü. Bir şekilde kendimi ıssız bir yolun ortasında bulduğumu ve etrafımda kimsenin olmadığını hatırlıyorum. Korku, endişe ve yalnızlık birleştiğinde cesaret doğar ufaklık. İşte şuan sana bu hikayeyi anlatabiliyorsam yalnız başıma geçirdiğim günlerin mükafatıdır. Hem anlatmak hemde yaşamak tabii. (“Kahkaha atar”)
Kendimi Texas’ın güneyinde bulunan El-Paso’ya 15 kilometre uzaklıkta bir benzinliğin çöp kutusunu karıştırırken hatırlıyorumda gerçekten zor zamanlardı. Düşünsede kıyamet gerçekleşiyor, yedi yaşındasın ve evden uzaktasın. Ebeveynlerin yok, nerede ve nasıl bir tedbir uyguluyorlar haberin yok. (“İç Çeker”) Gerçekten zor zamanlardı, hemde çok zor. El-Paso’ya varmaya çalışırken bir çok kez yağmalandım. Yiyeceklerimi ve ucunu sivriltmeye başardığım sopamı benden aldılar. Neyse ki fazla süre geçmeden Ulusal Muhafızlar kıyametden yaklaşık 15 gün sonra beni buldu ve güvenli bir bölgeye götürdüler. Tekrardan temiz su ve yemeğe kavuşmanın verdiği hazzı sana anlatamam ufaklık.
#ID230930’*’ - Kontrolü kaybetme, tanrı ipleri ele almamalı!
Ergenlik yıllarımda bıraz umursamazdım ufaklık. Canımın kıymetini pek bildiğim söylenemezdi, malum Juan Wilson’un oğluydum. Onbeş yaşına geldiğimde El-Paso nehir hattı güvenlik bölgesinde Askerlerin araçlarıyla uğraşıyordum. Bay oscar bana araçları tamir etmeyi ve apokaliptik dünya için tekrardan düzenlemeyi öğretti. Askerler devriyeye çıkar, birkaç gün sonra geri dönerdi. Bir bakardık ki düzelttiğimiz araçlar tekrardan daha kötü bir halde kucağımıza düşerdi. O kadar çok araba tamir ettim ki bir süre sonra gereksiz bir davranış göstererek egoma yenik düştüm. Kontrolümü kaybettim ufaklık. Bir insan kendini kaybederse ne olur biliyormusun? Tanrı işleri bildiği gibi çözmeye başlar. Tanrıya yalvaran ve ondan bu kıyameti bitirmesi için her gün dua eden adamların benim bir hatam yüzünden öldüğünü görünce tanrının çalışma mantığını kavradım dostum. Tanrı var, ve bizi bu kıyamet ile cezalandırıyor. Peki sağ kalanların aslında bir tanrı olduğunu ve bu boktan durumdan çıkmak için sadece el ele vermemiz gerektiğini düşünmüşmüydün. Hepimiz sevdiklerimizin tanrısıyız ufaklık. Onları yaşatanda, öldürenlerde biziz. Tanrı bizimle iletişime geçmeyi kıyamet günü bıraktı. Bizi bu boktan durumdan çıkmamız için beraber bıraktı. Olumsuz yönetimlerin ve güç delilerinin doğduğu bu dönemde sadece tanrıya şükrederek bu durumdan kurtulamayız. El ele vermeliyiz. Yeri geldiğinde sen bile bana yardım etmelisin. Sen gençsin, daha çeviksin ve buraları benden iyi biliyorsun. Yola çıkarken sanamı güvenmeliyim tanrıya mı?
Konu konuyu açıyor ufaklık çok dağıldık. Dur bakalım nerede kalmıştım. Heh hatırladım ölen muhafızlar. Egonun nasıl bir baş belası olduğunu o gün öğrenmiştim. Yaptığım olumlu veya olumsuz herşeyin bir karşılığı vardı. Bu büyük hatadan büyük dersler çıkardım. Ancak bölge sorumlumuz Yüzbaşı Josh kararı vermişti. Onsekiz yaşıma kadar sadece hayatımı idame ettirecek kadar kaynak sağlayacaktı. Onsekiz olduktan sonra olen kişilerin ruhunun soğuması için beni yıllardır kaldığım yerden El-Paso’dan sürdü. (“Gözlerini ufaklığa çevirerek”) Hey sen uyukluyorsun ben kime anlatıyorum ufaklık. Anladım bu gecelik bu kadar yeter bak annen camda seni bekliyor hadi koş bakalım, yarın “çamur kazanından” dönebilirsem kaldığım yerden devam edeceğime söz veriyorum.
#ID170633’*’ - Tanrıyla tanışıyorum!
Juan Wilson’u merak ediyorsun he? Tabii anlatayım daha yeni başlıyoruz. Kendisi babamdı, kıyametin başlangıcından beri haber almıyorum. Kıyametden önce babamla belirli gecelerde eyaletde bulunan araba fuarlarına giderdik ve babam orada drag yarışlarına katılırdı. Gözü kara bir adam olduğunu hatırlıyorum. Kazanmak için canını bile verirdi. Sana o yüzden dedim canımın kıymetini bildiğim pek söylenemez diye. Ona çektiğimi düşünüyorum. Benimsediğim ideoloji ve davalarda canımın pek kıymeti kalmaz. Önemli olan doğru bildiğim şeyi yapmam.
Evet en son El-Paso’dan sürüldüğümü söylemiştim. Benim için tamamen hayatımın başıma yıkıldığı dönemlerden biriydi. Onsekiz yaşındaydım ve elimde sadece bir adet eski tip M9 Baretta vardı. Daha önemsiz durumlar için sakladığım beyzbol sopamda daima çantam da olurdu. Eyaletden çıkıp biraz daha kuzey doğuya doğru kalan “Oklahoma City” ‘e doğru yola çıktım. Yolda başıma çok farklı olaylar geldi ancak bunları anlatıp canını sıkmak istemiyorum. En önemli olan şey gittiğim şehirde tanıştığım birisiydi. Kendisi Bay Joseph bütün Oklahoma City’e medikal, barınak ve yiyecek anlamında destek veren kişiydi. Bu kıyameti atlatmak için kendisinin birkaç farklı planı vardı. En çılgınca olanı toplu zombi sürülerinin saklandığı büyük hangar ve fabrika tarzı yerleri onların başına yıkmaktı. Düşünüyorumda o dönem için benim gibi genç bir delikanlı için çok mantıklı bir fikir gibi gelmişti. Şimdi sorarsan aptallıktan başka bir şey değil. Hadi diyelim belirli bir bölgede ki zombi sürülerinin toplu katliamını gerçekleştirdin, peki geri kalan 10 milyar enfekte ile nasıl başa çıkacaksın?
Bu plan üzerine belirli bir ekip kuruldu ve ismine “Saviors” denildi. Ben ise onlara avanaklar demeyi tercih ediyorum. Bu ekibe katıldım ve birçok farklı konu hakkında yaklaşık üç yıllık bir süreçte eğitim aldık. Her geçen gün kovanda yani fabrikaların içerisinde nasıl daha fazla hayatta kalacağımızı öğreniyordum. Bu üç senelik süreçte hiçbir eksiğimiz olmadı. Bay Joseph ne eksikse temin etti. Silahlar, askeri ekipmanlar ve en önemlisi patlayıcılar. Kendisi çok farklı biriydi. Fikirleri belki çılgıncaydı ama ben ona kendimce Tanrı diyordum. Ne isterse ve ne dilerse hemen temin ettiriyor ve bütün eksikleri birkaç hafta içerisinde kapatabiliyordu. İşte sana anlatmak istediğim şey bu. Tanrıya yalvarırsan o patlayıcılar sana gökten düşmez ufaklık. Sağlıklı iletişim, güven ve güç bize bu mücadelede en çok yarayan şey.
(“Boğazı düğümlenir ve zor bir şekilde yutkunur”) Plana ne oldumu? Herşey yıllardır üzerine çalıştığımız gibiydi birkaç kovana girdik patlayıcıları yerleştirdik ve daha öncesinde keşif yaptığımız giderler üzerinden çıkış sağlarken karşımıza daha önce görmediğimiz ve tarif edemeyeceğimiz değişik bir enfekte türü çıktı. Daha sonrasında ona “Nemesis” ismini verdik. Bu enfekte diğer türdaşlarına göre daha güçlü ve ölümcüldü. O lanet kanalizasyondan sadece ben ve iki arkadaşım kurtulabildik. Geri kalan on iki arkadaşımızı yaralı olmalarına rağmen orada bırakmak zorunda kaldık. Çünkü planı gerçekleştirmemiz gerekiyordu. Kanalizasyondan çıktık ve patlayıcıları fünyeyi etkinleştirerek patlattık. Oklahoma City’de ki enfekte sayısı belki yarıya yarıya azalmıştı ama kardeşlerimizi milyonlarca enfekteye değişmezdik. Hala aklımdalar yüzleri, çığlıkları ve haykırışları. (“Denize bakarak”) James, Robert, Thomas, Matthew, Brian ve diğerleri, özürdilerim sizi yarıyolda bıraktığım için. Bir şey yapamadığım için beni affedin çocuklar.
Sana bir şey söyliyeyimmi ufaklık, bu hikayeyi daha fazla anlatmak istemiyorum. Sadece şunu diyerek konuyu burada noktalamak istiyorum. Benimle beraber çıkan kardeşlerim Miles ve Dante şuan hala hayattalar. Yakında onlarla Paleto Town diye bir yerde buluşacağım. Kardeşlerimi görmek için heyecanlanıyorum. (“Kaşlarını çatar ve güler”) Senden ayrılacağım için üzülüyorum ufaklık sende benim en yakın arkadaşımsın. (“Elleri ile ufaklığın çenesini kaldırır”) Kaldır kafanı biz ayrılmıyoruz sadece daha iyi yarınlar için birbirimizden kısa süreli ayrılıyoruz sakın bir daha üzüldüğünü görmiyeyim.
ID#190236’*’ - Çamur kovanıda ne?
Evet ufaklık, hikayeme senin girdiğin yerle devam etmek istiyorum yani burayla. Çamur kovanına geldiğimde kardeşlerimin kaybını hala sindirememiştim. Bay Joseph konuşmuş ve artık ona daha fazla yardım edemeyeceğimi ayrılmak istediğimi belirtmiştim. Oda anlayışla karşıladı ve buraya geldim. Buraya geldiğimde Hernandez ile tanıştım ve bana kovanda neler döndüğünü anlattı. Hatta hatırlıyormusun beni senle tanıştıranda Hernandezdi. Zaten burada neler ile uğraştığımı biliyorsun. Kovana hava yardımı düşer gider alır ve buraya geliriz. Burası diğer yaşadığım yerlere göre çok sakin. Burayı seviyorum ama kardeşlerime söz verdim. Beni anlıyorsun değil mi?
ID#280238’*’ – Vincent’a veda etmek zor olacak!
Evet ufaklık veda vakti geldi. Birkaç hafta sonra kardeşlerimle Paleto’da bulaşmam gerekiyor. Burada yaşadığım şeyler daha değerli gibi geliyor bana. (“Ellerini ufaklığın omuzlarına koyar”) Bana bak Vincent sen ve ben kardeşiz biz hiçbir zaman ayrılmayız. Zamanı geldiğinde seninle tekrar birşeyler için çabalayacağız aynı Çamur Kovanında olduğu gibi. Şimdi beni diğer kardeşlerim bekliyor. Onların bana ihtiyacı var. Güç delilerini, insanları köleleştirenleri ve kendini monsenyör ilan eden akıl hastalarını, sağlıklı ve kıyameti akıl ile yenmeye çalışan bir toplum için sarsmalı yeri geldiğinde kurdukları o deli saçması krallıklarını başlarına yıkmalıyız. Bugün kıyametin yıl dönümü evlat. Bunu kutlamalıyız. Hey Ash bana oradan bir bira, bu küçük ufaklığada bi meyve suyu.
ID#Bilinmiyor’*’ - Kendime not!
Bana bak ahmak, bu sefer ki yolculuk diğerlerine göre daha zor olacak. Sağlıklı ve verimli bir toplum için elinden ne geliyorsa yap. Kardeşlerinle el ele verdiğin zaman altından çıkamayacağın bir iş yok bunu aklında tut. Ve en önemlisi kendine, kendin gibi belirli idaellere sahip arkadaş ve yoldaşlar bul.