Kaiki Hono (魁毅), 2010 yazının sıcak mı sıcak günün batmak bilmediği Temmuz ayının 3. gününde dünyaya gelmişti.
Çocukluk.
Çocukluğu Hokkaidonun Kırsal bölgesinde(北海道) babaannesi ve babaannesinin sonradan evlilik yaptığı eşi ile beraber geçiyordu. Babaannesi her ne kadar kendisine iyi davranıp el üstünde tutmaya çalışsa da çevresindeki insanları, diğer çocukları gözlemleyerek kendisinde onlardan farklı şeyler olduğunu fark edebiliyor ve niye onlar gibi hissedemediğini anlamaya çalışıyordu. Aile, baba, kardeş, okul gibi kavramlar kendisine bir anlam ifade etmiyor yalnızlığını ve hayata olan açlığını gidermek için cevaplar arıyordu. Bir başına cevaplar aradığı o küçük dakikalar saatlere, günlere, haftalara uzamıştı kendi benliğini ve amacını erken yaşlarda sorgulamaya başlaması ve depresif yaşam stilini bütün hayatına işleyecekti.
Ergenlik.
Kendisi ile bağdaştıramadığı o insanlarla bir arada aynı ortamda kalmaya ve sosyalleşmeye itilmişti. İnsanın sosyal varlığını reddetmemesi gerektiğini arkadaşların zorunluluk olduğunu söyleyen sesleri susturamıyordu. Özellikle üvey dedesinin baskıları, aşağılayıcı bakışları, zor kullanarak kendisini evden atması, onu dövmesi, kendisi ile konuşması için diğer çocuklara para verip arkadaş olmaya zorlaması ona bu sosyal toplumu dayanılmaz kılıyordu. Sadece kendisine güveniyor sadece kendisini görüyordu. Kendi kendine yetmek zorunda kaldığını kabullenmişti.
Yağmurlu bir cuma günüydü okulun zili, kasıp kavuran fırtınanın sesine karışmış duyulmaz, zaman geçmez olmuştu. Her zamanki gibi sessizce masasından kalktı gözlüğünü taktı ve yola koyuldu. Etrafındakilerinin hakkında söyledikleri uğultulu şekilde kulağını çınlatıyor fırtınanın uğultusuyla bastırılıyordu. Okulun çıkış kapısına geldi. Kulaklığını taktı ve şarkısını açtı. Şarkının vurguları her zamankinden daha uyumsuz, ritimsiz ve şekilsiz geliyordu. Belki artık müzik dinlemek de anlam ifade etmiyordu. İçini kasıp kavuran bu belirsizliğin eşliğinde şemsiyesini açtı ve her zamanki gibi yol taşlarının desenleri eşliğinde yürümeye başladı. Eve yaklaştıkça hatırladığı şekilleri tekrar tekrar görüyor evden çıkamayacağı gerçeğini kabulleniyordu. Bir anda O hatırlanan şekiller kendini kare ve siyah bir kutuya bıraktı. Neydi bu kutu ne vardı neden fırtınalı bir günde yoldun ortasında duruyordu, onu ilgilendirir miydi? Hayır. Fakat kafasının derinliklerinden gelen rahatsız edici tiz bir ses sürekli. Aç, aç, aç diye haykırıyordu. Derinlerden gelen bu arzuyu baskılayamıyor, alı koyamıyordu. Kutuyu açtığında içinde siyah bir kedi yavrusu vardı. Ne yapması gerekiyordu? Ona kimse kedileri anlatmamıştı ki. Kimse bir hayvana nasıl davranması gerektiğini söylememişti. İçinden ne geliyorsa onu yapmak zorundaydı. Belirsizliğin kendini yiyip bitirmesini beklemeden kutuyu aldı ve yoluna koyuldu. Fakat eve gitmiyordu, nereye gittiğini kendisi de bilmiyor. Ormanın derinliklerine yürüyordu. Ağaçlar o kadar sıktı ki yağmur damlalarının ne sesi ne de kendisi hissediliyordu. Yoğun ormanın derinliklerinde ayağı kayaya takılıp düşene kadar yürüdü. Neden buradaydı, neden kutuyu almıştı, kedi ile ne yapması gerekiyordu. Fikirsizce hiçliğin ve boşluğun bilincini kaplaması onu bunları yapmaya itmişti. Şemsiyesini kapattı, kediyi kucağına aldı ve sarıldı. Ne yapacağını bilmemenin getirdiği içgüdüsel baskı kendisini ele geçirmiş sadece kafasından ne geçiyorsa yapıyordu. Saniyeler dakikalara dakikalar saatlere uzadı. Kendi başına aldığı ve sorumluluğunu kabul ettiği bir karardı bu. Kendi benliğinin ona ilk zorladığı şeydi. Kediyle kucaklaşması kediyi mayıştırmış kedi uyumuştu. Zamanın ve mekânın algısını yavaş yavaş kazanan Kai nerede olduğunu anladı ve geldiği o sık ormandan eve kedi ile yönelmeye karar verdi. Eve yaklaştığı her adımda kafasında yaptığı şeyler yankılanıyor, yankılar yağmuru susturuyordu. Eve vardı. Dayanılmaz yaşanılmaz karanlık sislerle kaplı o ev onun için cehennemin küçük bir modeliydi. Kedi ile içeri girdi. Ve hızlı adımlarla odasına yöneldi. Kediyi yatağının altına koyup hızlıca kıyafetlerini değiştirmeye başladı. Odasına yaklaşan yoğun adımlar korkuyla duyuluyordu. Üvey dedesi kapıyı açtı ve bağırmaya başladı. Duyulmaz, Anlaşılmaz boğazını yırtarcasına çıkarılan o sesleri artık görmezden gelmeyi öğrenmişti. Dedesinin varlığı bir anlam ifade etmiyor, o yokmuş gibi davranmayı özümsüyordu. Gözünün ucuna bir an takıldı. Dedesi kediyi eline almış ve götürüyordu. Sıkıca tuttuğu kedi acı içinde bağırıyordu. Kai odasında bulduğu ilk sivri eşyayı kaptı, odasından çıkan dedesi belki koridorun 5-6 adım ötesindeydi. Kai koşmaya başladı, o bitmek bilmeyen uzun koridor, kendi üzerine gelen duvarları hissediyordu. Dedesine yaklaştığında var gücüyle zıplayıp elindeki eşyayı dedesinin kafasına sapladı. Neden yaptığına dair en ufak bir fikri yoktu, yavaşça yere yıkılan dedesini izledi. Hareketsiz bir şekilde yerde yatan dedesinin üzerinde duruyordu. İçinden ne geliyorsa onu yapmıştı. Dürtüleri ile hareket etmenin getirdiği hazzı doruklarına kadar yaşıyordu. Toplumun kendisine itelediği doğru ve yanlışı parçalamanın verdiği zevk tarif edilemezdi, gücü her şeye yetecek gibi hissediyordu. Dedesinin üzerinde anın getirdiği hazzı yaşarken aklına kedi geldi fakat umursamak istemedi sanki kendisi için artık bir anlam ifade etmiyormuş gibi davranmayı tercih etti ve oturma odasına indi, Dedesinin deri kaplama pahalı kanepesine oturdu. Kanepeye sırnaşırken çıkan buruşuk deri sesleri arasında dikkati kısa bir süreliğine televizyona takıldı. Haber muhabiri B-24 Adına aşırı ölümcül ve kontrol altına alınamayan bir virüsten söz ediyordu. Spiker durumun ciddiliğinden ve insanlığın sonundan acı içinde ağlayarak bahsediyordu. kai heyecanlanmıştı Toplum olmaz ise dayatılan kuralların anlam ifade etmeyeceğini ve istediği gibi davranabileceğini düşünüyordu. Kai düşüncelere dalmış neler yapabileceğinin hayalini kurarken evin dış kapısı çarparak açıldı. Yirmili yaşlarının sonlarında Polis üniforması giyen alımlı bir kadın nefes nefese kalmış bir şekilde Kaiye doğru baktı ve ağzından şunlar döküldü:
- Polis kadın nefes nefese kalmış bir şekilde: Hestia. Hestiayı tanıyor musun aynı sınıfta okuyorsunuz bugün sana geleceğini söylemişti! Nerede biliyor musun yukarıda mı !?
(Kadının yaşadığı panik kelimeleri sarf ederken çektiği güçlükten anlaşılabiliyordu)
- Kai aldırışsız bir yüz ifadesi ile: Hestia ?? Kim olduğu hakkında bir bilgim yok, sınıf arkadaşlarımla konuşmam, onlarda benimle konuşmazlar.
Polisin gözündeki çaresizlik ve hüzün en sonunda dökülmeye başlamıştı. Yere yığıldı ve ağlamaya başladı. Kai kadına doğru yöneldi. yere yığılmış kadının önünde durdu
- Kai donuk bir ifade ile: Çekil, Kapıyı kapatmak istiyorum.
Kai Polisin yeleğinin üzerindeki isim kartını okudu. Kartın üzerinde MS.Koito (介 杜) yazmaktaydı. Kai daha fazla aldırış etmeden kadının üzerinden uzanarak kapıyı kapattı ve içeri geçti. Haberlerin sesini iyice yükseltti ve tekrar kanepeye oturdu. MS.Koitonun ağlaması durulmuş, sakinleşmişti, yavaş adımlarla oturma odasına girdi ve televizyona bakmaya başladı.
Muhabir panik dolu bir yüz ifadesi ile: Bölgeye gelen ekipler tüm personeli tahliye etti, CDC ekipleri dışarıda mobil bir üst içerisinde çıkan kişilerden kan örneği alıp biyolojik bir hastalık kapıp kapmadıklarını kontrol ediyorlar, mobil üstlerin birisinde bir araştırmacı CDC personelinin boynunu paramparça ettikten sonra kontrolsüzce bağırmaya başladı, bir süre sonra salgın kontrolden çıktı, yerel polis kuvvetleri duruma müdahale etmek için ölümcül güç kullanma izni aldı, birçok insan vurularak öldürüldü…
-
MS.Koito sakin bir şekilde: Bu saçmalık çığırından çıktı hemen gitmemiz lazım
-
Kai Sırıtır bir yüz ifadesi ile: neden ve nereye gitmemiz lazım? Başımıza gelen en iyi şey bu değil mi?
-
Ms.Koito şaşkın bir şekilde: Ne saçmalıyorsun, deden ve babaannen nerede?
- MS.Koitonun burnuna kan ve gaz kokuları geliyordu.
- Kai tepkisizce: Koridoru dönünce sağ da dedemi görebilirsin.
Ms.Koitonun aklına o an içeri ilk girdiğinde gözünün ucuna takılan yerdeki kişi aklına gelir.
- Ms.Koito korkmuş bir ifade ile yutkunur ve: Sen mi yapmak zorunda kaldın?
Kai Ms.Koitonun kendisini anladığını ve içgüdülerine göre hareket etmenin doğal olduğunu anladığını düşünür ve mutlu olur.
-
Kai neşeli bir ifade ile : Evet böyle olması gerekti.
-
Ms.Koito Çaresiz bir yüz ifadesi ile: Üzgünüm ama gitmemiz gerekiyor. Üstlerimin bana söylediği kadarı ile Asahikawa havalimanından 3 gün içerisinde kurtarma uçakları Rusyaya kalkmayı planlıyor ve sende benimle geliyorsun ama önce oğlumu bulmamız gerek anladın mı?
-
Kai neşeli bir şekilde oturma odasındaki eşyaları çantasına koyarken kafasını sallayarak: anladım gidebiliriz.
Ms.Koito ve kai 2 gün boyunca Kaitonun çocuğunu kasaba etrafında, ormanda aradılar. Gördükleri insanlara sordular. Her evi aradıklarında, her zombiyi öldürdüklerinde Ms.Kaitonun umudu biraz daha kırıldı Ve Mecburen havalimanına yol almak zorunda kaldılar.
Geçirdikleri kısa zaman sürecinde Ms.Koito Kainin zombilere saldırmaktan çekinmediğini, Saldırırken bundan haz aldığını fark etmişti. Fakat Küçük bir çocuğu bir başına bırakmak değerlerine aykırı geliyordu bu yüzden Kai’yi büyütmeye karar kıldı.
Kai doğrunun ve yanlışın yeniden yazılacağı bu dünyayı görmek için sabırsızlanıyordu. Eğer toplum birkaç dan ibaret olursa bu yaşına kadar sorduğu soruların cevabını bulabileceğini, istediği gibi davranabileceğini, hayattan zevk alabileceğini düşünüyordu…
Havalimanına koşarak girdiler. Kaç tanelerdi? Neden bir araya toplandılar? hani göremiyorlardı neden bu kadar hızlı bir şekilde geliyorlar? Kai ile koito koşabildikleri kadar hızlı şekilde uçağa doğru koşuyorlardı. Sırtlarında 2 günde toplayabildikleri kadar erzakı bulunduran küçük çantaları vardı. ATR Tipi uçağın kapısının hemen dışında bir asker daha hızlı olmaları için bağırıyor ve arkalarındaki zombilere ateş ediyordu. Üzerine gelen mermiler kaiyi heyecanlandırıyor, tarifsiz duygular hissetmesine sebep oluyordu. Sanki zaman yavaşlamış gibi geliyor Attığı her adımı, betonu, zombilerin pis kokusunu içine işlercesine hissediyordu. Pistin başındaki uçağa bindiler uçak Hızlanmaya başladı. Kai ilk defa uçağa bindiği için neler yaşadığının pek farkında değildi, olayın ve anın heyecanı ile kendini uçağın en arkasına atmıştı. Ms.Koito Kai ye yaklaştı.
-
Ms.Koito soluk soluğa mızmızlanarak: Aaaaah, Çocuk gerçekten içine yaşlı amca kaçmadığına emin misin. Soluklanır.
-
Kai sorgular bir ifadeyle: Yaşlılar çok sık çocukların içine girer mi? Bunu üçüncüye soruyorsun.
-
Ms.koito sırıtarak: İleride anlarsın bücür. Saçıyla oynayıp arkasına dönüp pilota doğru yol alır.
Kai kafasını sağındaki pencereye çevirdi ve yavaşça tekerleri yerden kesilen uçağın yükselişini izledi, bütün havalimanı zombiler ile kaynıyordu, arasında sınıf arkadaşları, devlet memurları, palyaçolardan tut da çıplak dayılar bile vardı. Zombilerin kılıklarını incelerken uçak uzaklara yükselmeye, insanlar git gide anlamsızlaşmaya ve küçülmeye başladı. Kainin dikkati uçağın içine yönelmeye başaldı.
En önde orta yaşlı Rusça konuşan pilot ve yanında derdini anlatmaya çalışan genç bir asker vardı, bir arka sıralarında laptopu ile uğraşan kendi yaşlarında mavi saçlı bir kız, yan koltuğunda da yırtık elbisesi olan şoka uğramış titreyen bir kız vardı. Hepsinin bir arka sırasında Ms.Koito kafasını cama vurmuş koltukta dinleniyordu, Kai yerinden kalktı ve can havli ile derdini anlatmaya çalışan askerin yanına doğru ilerledi. Geçerken Ms.Koito Kaiye göz ucuyla baktı ve önüne döndü. Askerin yanına gelen kai pilot ve askerin omuzlarına parmağı ile dokundu ve boğazını gıcıklaştırdı.
-
Kai Sakin bir ifade ile: Tam olarak nereye gidiyoruz?
-
Tek elinde haritayı tutup pilota derdini anlatmaya çalışan asker kaygılı bir şekilde: Pilot bir boku düzgün anlasa bir yre gidicez de… adamla konuşamıyoruz ki.
-
Hem önüne hemde göstergelere bakmaya çalışan pilot: Не волнуйся, я знаю, куда мы идем. моя мама говорила мне идеальное место для жизни в лесу. к черту правительство, я отвезу нас туда.
(pilot hükümete güvenmediğini ve kamp yerine kendilerini başka bir yere götürdüğünü anlatmaya çalışıyor).
Kai tek kaşını kaldırıp kafasını pilota döner ve pilota İngilizce bilip bilmediğini sorar.
- Lafını yarıda kesen pilot: Evet biliyorum buradaki aptalların hiçbiri ile anlaşamadım. Sen merak etme evlat bizi o aptal hükümetin kampından daha güvenli bir yere götürüyorum.
Kai şaşkın bir ifade ile adama ne saçmaladığını sorar. Adam aniden hızlıca Rusça konuşmaya başlar ve anlaşılmaz bir şekilde arada İngilizce kelimeler kullanır. Kai adamın neden kendi kendine böyle bir şey anlatmaya çalıştığına anlam veremez ve sadece arkasını dönüp yüksek sesle insanlara seslenir.
-
Kai: Pilot bizi kendi bildiği bir kampa götüreceğini söyledi ve bu konu hakkında yapabileceğimiz hiçbir şey olduğunu sanmıyorum.
-
Ms.Koito kafasını kaldırır ve seslenir: Bu lant ülkeden başka bir yere gidelim de kalanı önemli değil…
-
Ms.koito elini geri indirir ve camdan dışarı bakmaya devam eder.
Mavi saçlı kız dışında diğer herkes kendi arasında bir şeyler söylenmeye başladı…
-
Elinde harita olan asker kızgın bir şekilde: Şimdi bu geri zekâlı ülkesinin askeriyesinden daha güvenli bir yer olduğunu mu savunuyor yoksa ben yanlış mı duydum.
-
Kai kafasını yan çevirip dudağını büzerek: eğer uçak sürmeyi bilmiyorsan evet, (duraksar) evet pilotun istediği yere gidiyoruz.
Kai sakince arka sıraya yerine gitti ve oturdu. Ön sıradan bağırışlar ve pilotun rusça anlamsızca söylediği şeyler duyuluyordu, kai kollarını yukarı kaldırarak esnedi ve Ms.Koito ya baktı. Kendince elinde bişeyle oynayan Koitoyu gördü ve arkasına yaslanıp biraz uyumaya karar verdi. Derin bir nefes aldı ve yolculuğun başlamasının tadını çıkararak mutlu bir şekilde uykuya daldı.
Yeni bir düzen yeni normaller demektir. Eğer neyin doğru neyin yanlış olduğunu tekrar yazabilecek olsaydık neyi değiştirmek isterdik? Yemek menülerinin fiyatını mı? Zebralar ve zürafaların adlarını mı? Belkide hepsi, belkide gerçekten teyzem ve eniştemin adlarının değişip dedemin hamile kalabilmesini istiyorum. Kim bilir… sonra karar veririz.
Uçak deli gibi titriyor, kokpitten gelen arıza sesleri bütün uçağın içinde hissediliyordu. Kai daha ne olduğunu kavrayamadan kemerini çıkarttı ve ileriye doğru koltuklardan tutunarak yürümeye başladı. Her sıra koltuğu geçtiğinde, doğru ilerlediğinde sırtındaki çantası daha ağır hale geliyordu, uçağın ön camından yere yakın olduğumuz anlaşılıyor, ağaçların uçları görülüyordu.
Kai öne doğru tutunarak ilerledi ve rusça bağıran pilota ve panik yapan herkese doğru bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştı. Pilot eliyle göstergeleri gösterip yarı rusça yarı ingilizce küfürediyor, Yakıtın kalmadığı hakkında bir şey anlatmaya çalışıyordu. Ms.Koito eliyle bir anahtarlık tutuyor ve sakin bir şekilde oynuyordu ön koltuğunda ise Yırtık elbisesi olan kadın mavi saçlı kıza yapışmış şekilde ağlıyor fakat kız donuk, bıkkın bakışlarla pilotu dinliyor gibi gözüküyordu. Kai öne biraz daha geldikçe yerde yatan askeri ve kanları gördü. Kai direkt olarak elini çantasının yanındaki bıçağına attı, Tam bıçağı çekip askere doğru hamle yaparken Mavi saçlı kız kayının bileğini tuttu ve rus aksanı ile sakin olması gerektiğini söyledi. Kai kafasını çevirip kıza baktıktans sonra duruşunu düzeltti ve kızın elinden kendini kurtarıp bıçağı çantasının yanına geri yerleştirdi. Uçak deli gibi sallanmaya devam ediyordu. Mavi saçlı kız ve pilot kendi aralarında konuşmaya başladılar.
-
Mavi saçlı kız sakin bir şekilde pilota Rusça seslendi: Yakıt olmayabilir ama ineceğimiz yere çok yaklaştık değil mi?.
-
Nefes nefese kalmış Pilot: Çocuk bunca zamandır anavatanımızın dilini konuşuyordun da neden sustun… yakıt göstergesinde sıkıntı var yol sallantılı olabilir ama huzur için alçaktan uçup gizlice bu dağdan geçmemiz şart!
-
Kız kollarını bir araya getirdi ve şaşkın bir ses tonu ile: O çok güvenli dediğin kampa varamadan dağlardan birine gireceğimiz üstün bahis bile oynarım.
Uçak titremeye, sürekli türbülansa girmeye devam ediyordu…
-
Pilot kafasını şaşkın bir şekilde çevirip sesini yükseltti: Ne bahsinden bahsediyorsun velet her çapaya karışılmayacağını söylemediler mi sana?
-
Mavi saçlı kız kafasını ve gözlerini devirerek İngilizce konuşmaya başladı: Ben 20 yaşındayım bana çocuk demeyi bırakacak mısın artık…
-
Uçağın içinde birkaç saniye süren ve arıza sesleri ile bozulan bir sessizlik oldu… Kai kızı baştan aşağı süzdü.
Çok gençlere hitap etmeyecek giyim tarzı ayrıntılı bakınca göze çarpıyordu: Ortopedik ucuz ayakkabısı, Her markette bulabileceğin ama inanılmaz rahatlığı ile ünlenmiş tayt, birisi belinden diğeri omuzundan geçen küçük askeri çantası ve eski deri ceketi ile ayrıntılı bakınca göze batıyordu. Sol elindeki hafif paslanmış muşta her ne kadar saklanılmaya çalışsada belli oluyor, sağ elinin üstündeki Zebra dövmesi göze batıyordu. Yüzüne baktığında yaşını pek kestiremeyeceğin hafif makyajını da ihmal etmemişti. Aynı ergenlik sendromu geçirip zombi evreninin içine hazırlanıp düşmüş gibi duruyordu.
Kai kızı süzmeye devam ederken Ms.Koinin sesi herkesin odağını bozdu: 20 veya 17 fark etmez Rusça bildiğini söyleseydin birçok şeyi daha hızlı halledebilirdik. -dedikten sonra kızı azarlamaya kendince sesi kısılarak devam etti…
Mavi saçlı kız pilotla ne konuştuğunu açıkladıktan sonra kaiye dönüp askerin sadece kafasını vurduğunu ve boynunu sabitledikten sonra öyle bıraktıklarını anlattı. Anlatmaya devam ettikleri sırada uçaktaki sallantı yavaşladı ve sollarında kalan gün batımı eşliğinde ufukta pist göründü. Otoyol asfaltı gibi parlıyor göz alıyor ama kısalığı ile de insanı korkutuyordu pistin yanında hiçbir bina veya ışıklı işaret yoktu. Kai yavaşça pilota yaklaşıp pistin yetip yetmeyeceğini sordu. Pilot kafasını sallayarak yetmesini sağlayacağını söyleyip duruyordu.
Uçak git gide daha da alçalıyor ağaçların üstünü sıyırıyordu fakat piste daha varmış gibi hissediliyordu. Kai ön camın dibine yaklaşmış piste olan uzaklığı anlamaya çalışıyor, İçini garip bir heyecan kaplıyordu… Kainin kontrolu olmayan bir şekilde o an ölebilirlerdi, çaresizlik ve heyecanla birlikte kai gözünü pistin ucuna dikti ve izlemeye başladı. Uçak git gide yavaşlıyor, gerçekten uçağın altına sürtünen ağaç uçlarının hışırtıları geliyordu… pist yakındı ama uçak çok alçaktan ilerliyordu. Pistin ucuna belki 5 metre kalmışken Herkesin dikkati Uçağın arkasından gelen sallantı ile bozuldu. Uçağa adeta arkadan bir şey tekme atmıştı. Uçağın burnu yere çok eğildi ve uçak burnunun üstüne sürterek de olsa pistte kaymaya başladı. Metalin ve asfaltın sesi bir arada herkesin kulaklarını çiziyor adeta kafalarını oyuyordu. Pilot var olan gücüyle bağırarak Kontrolörü yukarı çekiyordu. Herkes tutunabildiği şeylere yapışmış sadece uçağın durması için ön cama bakıyordu. Pistin ortalarından sonra ses azalmaya başlasa da uçak asfaltta sürüklenmeye devam ediyor, duracak gibi durmuyordu. Kai uçağın ağaca çarpacağını düşünerek arkasını döndü ve kendini arka koltuklara doğru fırlattı. Sol ve sağ durmak bilmeden koltuk ayaklarından kendini yukarı çekip uçağın arkasına gitmeye çalışıyordu. Kai uçağın tam ortasına gelmişti ki kafasını çevirip ne olacağını görmek için kokpite baktı. Uçak artık hızlı değildi, yok denilecek kadar bir hızla uçak pistten kaydı ve ağacın dibine kadar geldi, ağaca burun çok ufak dokundu ve uçak durdu…
Herkes nefes nefese kalmış birbirini kontrol ediyordu. Kai olduğu yerde pes etti ve kafasını geriye yaslayıp kollarını açtı. Pilot gıcırdayan koltuğunun sesi ile ayağa kalktı ve ağzından Rusça şu laflar çıktı:
-Anavatanıma hoş geldiniz yoldaşlar.
Pilot uçağın iniş kapısını hafif bir tekme ile açıp dışarı çıktı. Kai kafasını kaldırıp insanları gözden geçirirken doğruldu ve oturur pozisyonda soluklanmaya başladı. Mavi saçlı kız ve Ms.koi yanlarına hala ağlayan kızı alarak dışarı çıktılar, Ms.koi geri gelip askerin koluna girip çıkartacakken duraksadı ve kaiye seslendi:
- Hadi gelmiyor musun, uçağın düşme sesi onları buraya çekecektir bir an önce gitmemiz lazım.
Ms.Koi Askeri dışarıya çıkartırken kai ayağı kalktı ve silkelendi, Uçağın içinde alabileceği bir şey kalmışımı diye kolaçan etikten sonra bulduğu ufak tefek şeyleri toparladı ve çantasına doldurdu, tam uçaktan çıkmak için hazırlanıyordu ki uçağın ön tarafında birkaç adet doküman ve kitap gözünü aldı. Duraksadı ve kitapların ne olduğunu anlamak için incelemeye başladı. Uçağın kontrol sistemleri ve daha birçok şey hakkında olduğunu görüp gözü dışarıya gitdi. Dışarıda kar yağıyordu ve hava çok da uygun görülmüyordu. Kai kitapları çantasına doldurdu ve hızlıca uçaktan indi.
Uçaktan indikten sonra arkasına bakan Kai uçağın pistin hemen dibindeki kısa bir ağaca çarptığını fark etti. Ağacın üst kısmı kırılmış, çok ufak bir dal tarafından yukarıda asılı duruyordu. Pist kullanılamayacak kadar aşınmıştı, uçaktan dökülmüş yağlar, erimiş lastik parçaları pistin etrafına yayılmıştı. Pistin başlangıcında ormanın arasından çıkmaya başlayan zombileri gören kai hızlı adımlarla Askeri taşıyan Ms.Koinin yanına gitti ve gitmemiz gerek diyerek Koinin kolundan tutup çekiştirdi.
- Ms.Koi kaiye durmasını işaret ederek ileride duran pilota yarım bir İngilizce ile seslendi: Gitmemiz gerekiyor, geliyorlar.
Pilot arkasını dönüp Rusça küfrederken Koinin yanına gelip askerin diğer koluna girdi ve herkes ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladı. 1 saatin süren karlı orman yürüyüşünün ardından onları Devasa kütük duvarlar karşıladı. Herkes yorgun düşmüş bitik hale gelmişti… Havanın soğukluğu herkesin içine işlemiş onları sarsmıştı, Herkes yere çöktü ve nefeslerini toparlamaya çalıştı, bilinci yerine gelen asker hala bayık bir şekilde oturuyor başka hiçbir şey yapamıyordu. Pilot duvarların etrafına baktıktan sonra sol tarafa doğru hızlıca koşmaya başladı. Kai çantasını yere koydu ve duvarların ne kadar geniş bir alanı kapladığını incelemeye başladı.
Belki de yüzlerce metre uzanıyordu, En az 3 metre yükseklikteki sivri uçlu yarısı kesilmiş kütüklerden oluşan duvarlardı. Neredeyse her kütüğün üzerinde Rusça yazılar ve rakamlar vardı, Kai duvarları incelerken duvarların içinden gelen motorlu araç sesini duyuyordu. Kainin gözü kütüklerin birinin üzerindeki japonca kazılmış yazıya gitti:
Bazı duvarlar korunmak içindir.
Dışarıdan içeriyi korumak için mi?
İçeridekinin dışarıya salınmasını önlemek için mi?
Her ikisi de...
Kai yazıya anlam vermeye çalışırken Pilot koşarak geldi ve Mavi saçlı kıza nefes nefese bir şey anlatmaya başladı. Kız biraz duraksadıktan sonra Elini pilotun ağzına götürüp Sus işareti yapıp nefes nefese kalmış pilotu susturdu.
- Mavi saçlı kız: İçeriye bizi kabul edecekler fakat askeri, kadınları ve çocukları ayrı ayrı kontrol etmek istiyorlar ve başka çaremiz yok gibi görünüyor. Gözünü devirerek: gelmek istemeyen var mı?
Herkes birbirine bakındıktan sonra pilotun geldiği yöne doğru hızlıca yürümeye başladılar. Duvarlar gerçekten bitmiyordu. Boy boy uzanıyor, her birinin üzerinde farklı motifler rakamlar devam ediyordu. Biraz daha ilerledikten sonra önlerindeki bir kütük içeriye doğru eğildi ve bir geçit açıldı. Geçittin açıldığı aralıktan içerideki silahlı yarı çıplak adamlar görülebiliyordu, kendi aralarında sırıtıyorlar Rusça bir şeyler söyleniyorlardı. Kapıya daha da yaklaştıkça içeride şaşırtıcı derecede çok silahlı adam olduğunu gören Kai duraksadı. Ve Ms.Koinin kolundan çekti.
-
Sakin bir şekilde kai: Buraya güvenmiyorum.
-
Nefes nefese kalmış Ms.Koi: Neden bahsediyorsun elimizdeki en iyi seçeneğin bu olduğunu söylememe gerek bile yok kai şımarıklık yapmanın zamanı değil. Diyerek kaiyi tutup içeriye çekti.
İçeride sanki farklı bir orman vardı, havası daha kasvet leşmiş solmuştu. Birçok ağacın üstü karalanmış, rakamlarla doldurulmuştu. Kai etrafı incelerken gözü onları bekleyen askeri bir kamyona denk geldi. Etraflarında üç tane ATV bir tane kamuflaj desenli kamyon ve de içinde garip giyinmiş adamların oturduğu siyah bir arazi aracı vardı. Kamyona doğru yavaş adımlar ile yürürken Pilot dönüp Mavili kızın kulağına bir şey fısıldadı ve Kız döndü: Acele edin bizi ana kampa götüreceklermiş yol biraz uzun sürecekmiş dinlenmemize bakmamızı söylüyor. Herkes hızlı adımlar ile kamyonun arka kasasına sırayla bindi. Kai içeri girdiğinde kamyonun ucunda silahlı bir adam ve battaniyeleri gördü. Herkes yerlerine yerleşirken kai battaniyelere doğru ilerledi ve elini battaniyelere uzattı, Eli silahlı adam silahın namusu ile kaiyi geriye ittirip: sadece bir tane alabilirsin diye fısıldadı. Kai kendisinin anlam veremeyeceği şekilde savunmasız hissediyor ve sebebini anlayamıyordu, düşününce, şu an çevresinin bir sürü silahlı erkek tarafından sarılmış olduğu ve kaçmak istese kaçamayacağı gerçeği ve Ms.Koi ye bir şey yapabileceklerinden korkuyordu. Niye başkası için endişeleniyordu ki… Kai battaniyeyi aldı ve Ms.Koi’ye götürdü ardından kendisi için bir battaniye daha almaya uzandı. Adam kainin gözüne bakıyordu. Kai çekinmeden battaniyeyi alıp arkasına bakmadan döndü ve ve Ms.Koinin yanına oturup kendini sarmaladı. Çevresindeki herkes ısınmanın ve kurtulmuş olmanın verdiği sakinliği yaşıyordu. Sürekli ağlayan kadın susmuş, mavi saçlı kız uyumuş, asker ise hala şok etkisindeydi. Ms.Koi kendince bir şeyler fısıldanıyordu. Ve sürekli elinde bir şeyle oynuyordu… ne olduğunu merak eden ama pek üstelemek istemeyen Kai kafasını Ms.Koi’ye yasladı ve arabanın huzurlu gürültüsü arasında düşüncelere daldı…
… Aracın durması ile Ms.koi kainin kafasını öptü ve uyanması için ona seslendi, Kai ne olduğunu ve ne hissettiğini anlamaya çalışırken bağırışıma sesleri arasında aracın arkasından içeri adamlar girip herkesi kollarından tutup zorla dışarı çıkardılar, Bütün eşyaları içeride kalan kai Kolundan tutan adama hamle yapıp araca doğru yöneldi. Mavi saçlı kız baygın bir yüz ifadesi ile seslendi: yapma. Sadece uyum sağla. Kızın kolundan çekiştirip götürdüler. O sırada kaiyi tutan adam kaiyi sertçe çekip yerde sürükleyerek kamp gibi bir yapının içerisine götürmeye başladı. Kai ayağa kalkmak için uğraşsa da adam eforsuzca kaiyi sürüklüyordu, ayağa kalkmak için uğraşırken kai göz ucuyla kadınları ve kızları ayrı bir odaya çektiklerini gördü. Odanın içerisinde kadınlar soyunuyordu, o esnada bir adam odanın giriş kapısındaki fermuarı yukarı çekti ve sırıtarak kaiye baktı. Kai ne olduğunu anlamaya çalışırken kaiyi tutan adam kaiyi başka bir odaya fırlattı. Yerde sürüklenen kai ne olduğunu anlamaya çalışırken Şokta olan askeri ve pilotu gördü. Pilot kaiye doğru yaklaştı ve kalk evlat diyerek kaiyi ayağa kaldırdı. Odanın içerisinde tek başına duruyorlardı Odanın bir ucunda boylamasına bir ayna dışında hiçbir şey yoktu. Renksiz düz soğuk beton bloğundan başka bir şey değildi.
- Nereden geldiği belli olmayan ses İngilizce olarak: Soyunun
Ses kendini birkaç kez tekrarladıktan sonra kai soyunan pilotu görünce soyunmaya başladı. Soğuk bütün tenine işliyordu, çıplak ayakları betona değerken havanın ne kadar soğuk olduğunu tekrar tekrar hatırlıyor kin duymaya başlıyordu, Bir anda aklına Ms.Koinin de bu soğuğu yaşadığı aklına geldi ve anlam veremediği bir sinir hissetmeye başladı. Kai anlam veremediği bir bağlılık duygusu yaşıyordu, Yıllarca beraber zaman geçirip hiçbir şey hissetmediği ailesi arkadaşları varken neden şimdi daha birkaç hafta önce tanımaya başladığı bir polis kadın için kötü hissediyordu…
- Kai duygularını hissetmeye başladığını fark etti, Nasıl olduğu neden olduğu önemsiz… Bir şeyler hissediyordu.
Soyunmayı bıraktı. 2 adam ile birlikte çıplak bir şekilde beton bir odada sadece aynaya bakıyorlardı. Asker kaiye eğilip çift taraflı ayna dedi ve eski pozisyonuna geri geldi. Kai olayları kavramaya başlarken. Odanın içinden gelen buğulu ses kendi etraflarında dönmelerini söyledi. Sorgulamadan her biri denilen her şeyi yapmaya başladılar. Koltuk altlarını açmaları, bacaklarını yukarı kaldırıp beklemeleri hatta ellerini açıp helikopter gibi kendi etraflarında dönmelerini bile istemişlerdi. Her denileni yaptıktan sonra odaya köşelerden bir gaz dolmaya başladı, gaz yavaşça yere çöküyor odayı dolduruyordu. Oda gazla doldukça kainin uykusu gelmeye başlamıştı…
Kai kafasını kaldırdı ve etrafına bakındı: kamuflaj desenli bir çadırın içindeydi, Hemen yanı başındaki sobadan çıtırdayan ateş sesi içini ısıtıyordu. Kafasını biraz daha çevirdiğinde Ms.Koinin yorganın içinde mavi saçlı kızla beraber yattığını gördü. Çadırın içindelerdi, Kai üzerindeki yorganı kaldırdı ve ayağa kalktı. Fermuarı kapalı olan çadırın kapısını hafifçe araladı ve dışarı baktı.
Dışarısı kalabalık bir okul kampından farksızdı. Yirmiden fazla çadır, ortada kocaman bir yemek masası ve sokak lambası görevi gören Uzun meşale kazıklar vardı. Kai Fermuarı sessizce yukarı çekti ve rahat bir nefes vererek yatağa geri uzandı.
Kai hayatının birkaç yılını geçireceği bu yere alışması çok uzun sürmeyecekti. Normal bir sosyal toplumdan farklı olarak güçlü olanın daha çok nüfuza ve etkiye sahip olduğu yaşam alanı onun için daha uygundu. Yaşıtları daha yemek yapmakta sıkıntı çekerken Kai büyük bir zevkle zombi kafası parçalıyordu. Onun bu hareketleri kendinden büyük kişiler tarafından gurur ve savaşçı ruhlu olmak ile karşılanıyordu. Kai bulunduğu ortamda yaşıtlarından daha üstün ve daha güçlü olmanın getirdiği hazzı yaşıyordu. Güç ve üstünlük zayıfı ezme özgürlüğünü ona kazandırmıştı. Normallerin yeniden yazıldığı hayalini kurduğu yere gelmişti… artık toplumu şekillendirmek için önünde bir engel yoktu… Ya da kendisi öyle düşünüyordu. Bilemeyiz.
Part 1 Sonu…